Okuyacağınız bu çalışmayi hazırlarken
hiç kimseyi rencide etmek gibi bir amacımın olmadığını bilmenizi ve konu
bütünlüğünü anlamak açısından ve yine yazılanların yanlış anlaşılmaması için
yazıyı sonuna kadar okuduktan sonra değerlendirmenizi isterim.
Son yıllarda
popülerliği artmış terimler arasında hiç şüphesiz « toplum » ilk
siralardaki yerini korumaktadır. Doğru veya yanliş hepimizin günlük
kullandığımız kelimeler arasındadır.
Sosyologlar hakkinda birde toplum
bilimci derler, dogru ama eksik bir tanımlamadır, zira sosyologlar toplumu oluşturan
etkenleri, ve etkenlerin/bağların nasıl oluştuğunu ya da nasıl kaybolduğunu
bireyin toplum yada topluluk içindeki varoluş mücadelesini de incelerler.
Herşeyden önce toplum ve topluluk terimlerinin birbirinden ayrılması gerekmektedir. Bir dernek etrafında
birleşmiş bir kaç kişi topluluk mudur toplum mudur? Sayısal üstünlüğünden övünülerek
bahsedilen ve üyelerinin bu sayısal çoğunluğu bir güç gösterisi olarak
kullandıkları “aynı şehrin mensupları” bir toplum oluşturmayı başarabilmişler
midir?
Birey toplum içinde yetişir, fıtri/ yaradılıştan gelen duyguların ( yada
bilgilerin ! ) devamında aile içi eğitimi, okul eğitimi ve toplumsal kuralların
adetlerin öğrenilmesi ile sosyalleşmesini tamamlar. Peki toplum olmayı
başaramamiş, topluluklarda yetişen bireyler nasıl sosyalleşir ( yada sosyalleşemez).
Öncelikle sosyalleşme üzerine bir kaç söz söylenmelidir, sosyalleşme
dediğimiz olgu sanıldığı kadar basit ve “olmazsada olur” diyebileceğimiz bir
durum değildir. Sosyalleşmesini tamamlayamayan insan eksik kalır, her anlamda
her türlü tehlikeye açıktır. Sosyopat kavramı sosyalleşme yolunda büyük sorunlar
yaşayıp, bu sorunlardan dolayı psikolojik buhranlara sürüklenmiş insanlar için
kullanılır. Sosyalleşme sorunu yaşayan bireyler yaşadıkları toplumda silik kişilerdir,
ekonomik olarak birilerine bağlı kalırlar zira sosyalleşemedikleri için iş dünyasinda
etkili bir yer tutamazlar, daha ileri seviyede bu kişiler kimlik sorunu yaşarlar.
Evet, kimlik sorunu, avrupada yetişen yeni nesil gençlerin başetmeye
calıştıkları ve bundan sonrakilerin daha çetin bir sekilde karsılaşacakları
sorun.
Nüfusunun Brükselde sayısal üstünlüğünden bahseden toplulukların gençlerine
baktığınızda , biraz dikkatli bir gözle incelediğinizde farkedeceğiniz sorundur
kimlik sorunu. O birey 2.5 yaşından itibaren okulda Belçika eğitim müfredatına
–doğal olarak- Belçika kültürüne göre eğitim almış bir diğer taraftan
ailesinden gördüğü kökenlerine ait kültürün çatışmasını yaşamış.
Bu birey hangi kültüre göre sosyalleşmelidir? Doğup büyüdüğü ülkenin
kültürü mü? Yoksa atalarının geldiği yerlerin kültürü mü? Kökenlerine ait olan
kültür mü?
Toplum olabilme sorunu işte tam burada ortaya cıkıyor. Sanırım hepimiz
az önceki örnekteki bireyin kökenlerine ait olan kültürü oğretiyi koruması
gerektiği konusunda hem fikiriz, zira aslını unutan geleceğini inşa edemez. Bununla
beraber bu ülkeye uyum sağlamak yada popüler deyimiyle “entegre olmak” aslını kaybetmedikce yani asimile olmadıkça
yaşamımızı kolaylastıran bir olgudur. Yani bizim bireyimiz kökenlerinin
kültürünü yaşarken Belçika’nın kültüründen
haberdar olmalı denge kurabilmeli bu şekilde toplumdaki yerini almalıdır.
Yalnız ! bizler toplum olmayı başaramadıkca kaybetmekten ve yeni nesile
aktaramamaktan çok korktuğumuz inancımızı ve kültürümüzü koruyabileceğimizi
sanmıyorum. Toplum “toplum bilincine” sahip olan insanlar grubudur, bunlar
arasında bağ vardır, toplumun daha ileriye gitmesi için gerekenleri her birey
bilir. Topluluk ise lidersiz, “başsiz “ yaşayamaz, onlar için iş paylaşımı
yapılmalıdır, baştaki dini/siyasi lider ne derse onu yapar, hatta bir şey
yapmak icin liderin söylemesini bekler. İşte bu topluluklar avrupanın
başkentinde varlık mücadelesi veremezler. Hayatlarını bir iki kişinin dudağının
arasından çıkacak sözlere göre şekillendirenler kendi toplumlarına ve hatta kendi
çocuklarına birey olmayı öğretemezler.
Çünkü bu insanlar yaşadıkları çevreyi incelemezler, çünkü bu insanların
yaşadıkları şehirden ülkeden haberleri yoktur. Ama onların cocukları hergün
okulda, sokakta gündemden haberdar olan kişilerin yanında oluyorlar. Bu durumda
iki sonuç ortaya çıkıyor; ya o çocuk dışarıyla bağlarını güçlendirip babasından/
ebeveyninden uzaklaşıyor yada tam tersi oluyor.
Hayatlarına özgür bireyler olarak devam edemeyenler ne yazik ki sadece
topluluk oluştururlar hernekadar onlar toplum terimini kullansalarda, oluşumları
topluluktan öte gitmez. Yaşadığı ülkenin kurallarını, kültürünü bilmeyen insan
kendi kültürünü koruyamaz; koruyamaz çünkü tanımadığı toplumdan kendisine
gelecek olan fayda yada zararın farkında değildir.
Şunu özellikle belirtmek isterim,
“avrupali olmak” diye birşey yoktur bu kıtasal bir ırkçılıktan, kendini
beğenmişlikten öte birşey değildir. Avrupali demek okumuş bilgili demek değildir.
Kendimizi onlardan aşağı yada yukarı görmenin bir anlamıda yoktur. Ancak şu
kesindir ki bu ülkede toplum olmayı başaramazsak, devlet kademelerinde yer
alamayız ya da yer alan az sayidaki bireylerimizin
toplumumuza yeterince faydalı olmasını bekleyemeyiz. Avrupali dediğimiz insan
bu seviyeye okumak ile gelmişse buna karşın bizim gençlerimiz 18 yaşina
geldiğinde okulu bırakmışsa bunda suç sadece o gençte değil, toplum olmayı
başaramamış bundan dolayı o gence yol gösterememiş avrupalıyı ya ulaşılmaz bir
insan yada sadece bir düşman olarak
görmüş yer yüzünde yaşadıgı halde sadece gök yüzü ile uğraşmayı
“liderlerinden” destur almiş, düşman
bellediği “batıya” lanet okumuş ancak o batı kadar bilime ilime önem vermemiş topluluk
mensuplarınında suçu vardır ve hatta
asıl suç onlardadır.
Karanlığa
küfretmekten yorulup yolumuzu aydınlatacak gençler yetiştirmeye hemen
başlamamız ümidiyle…
Vesselam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder