27 Ekim 2014 Pazartesi

TOPLUM TOPLULUK YADA HİÇ BİRİ

Okuyacağınız bu çalışmayi hazırlarken hiç kimseyi rencide etmek gibi bir amacımın olmadığını bilmenizi ve konu bütünlüğünü anlamak açısından ve yine yazılanların yanlış anlaşılmaması için yazıyı sonuna kadar okuduktan sonra değerlendirmenizi isterim.
Son yıllarda popülerliği artmış terimler arasında hiç şüphesiz « toplum » ilk siralardaki yerini korumaktadır. Doğru veya yanliş hepimizin günlük kullandığımız kelimeler arasındadır.

Sosyologlar hakkinda birde toplum bilimci derler, dogru ama eksik bir tanımlamadır, zira sosyologlar toplumu oluşturan etkenleri, ve etkenlerin/bağların nasıl oluştuğunu ya da nasıl kaybolduğunu bireyin toplum yada topluluk içindeki varoluş mücadelesini de incelerler.

Herşeyden önce toplum ve topluluk terimlerinin birbirinden  ayrılması gerekmektedir. Bir dernek etrafında birleşmiş bir kaç kişi topluluk mudur toplum mudur? Sayısal üstünlüğünden övünülerek bahsedilen ve üyelerinin bu sayısal çoğunluğu bir güç gösterisi olarak kullandıkları “aynı şehrin mensupları” bir toplum oluşturmayı başarabilmişler midir?
Birey toplum içinde yetişir, fıtri/ yaradılıştan gelen duyguların ( yada bilgilerin ! ) devamında aile içi eğitimi, okul eğitimi ve toplumsal kuralların adetlerin öğrenilmesi ile sosyalleşmesini tamamlar. Peki toplum olmayı başaramamiş, topluluklarda yetişen bireyler nasıl sosyalleşir ( yada sosyalleşemez).
Öncelikle sosyalleşme üzerine bir kaç söz söylenmelidir, sosyalleşme dediğimiz olgu sanıldığı kadar basit ve “olmazsada olur” diyebileceğimiz bir durum değildir. Sosyalleşmesini tamamlayamayan insan eksik kalır, her anlamda her türlü tehlikeye açıktır. Sosyopat kavramı sosyalleşme yolunda büyük sorunlar yaşayıp, bu sorunlardan dolayı psikolojik buhranlara sürüklenmiş insanlar için kullanılır. Sosyalleşme sorunu yaşayan bireyler yaşadıkları toplumda silik kişilerdir, ekonomik olarak birilerine bağlı kalırlar zira sosyalleşemedikleri için iş dünyasinda etkili bir yer tutamazlar, daha ileri seviyede bu kişiler kimlik sorunu yaşarlar.
Evet, kimlik sorunu, avrupada yetişen yeni nesil gençlerin başetmeye calıştıkları ve bundan sonrakilerin daha çetin bir sekilde karsılaşacakları sorun.
Nüfusunun Brükselde sayısal üstünlüğünden bahseden toplulukların gençlerine baktığınızda , biraz dikkatli bir gözle incelediğinizde farkedeceğiniz sorundur kimlik sorunu. O birey 2.5 yaşından itibaren okulda Belçika eğitim müfredatına –doğal olarak- Belçika kültürüne göre eğitim almış bir diğer taraftan ailesinden gördüğü kökenlerine ait kültürün çatışmasını yaşamış.
Bu birey hangi kültüre göre sosyalleşmelidir? Doğup büyüdüğü ülkenin kültürü mü? Yoksa atalarının geldiği yerlerin kültürü mü? Kökenlerine ait olan kültür mü?
Toplum olabilme sorunu işte tam burada ortaya cıkıyor. Sanırım hepimiz az önceki örnekteki bireyin kökenlerine ait olan kültürü oğretiyi koruması gerektiği konusunda hem fikiriz, zira aslını unutan geleceğini inşa edemez. Bununla beraber bu ülkeye uyum sağlamak yada popüler deyimiyle “entegre olmak”  aslını kaybetmedikce yani asimile olmadıkça yaşamımızı kolaylastıran bir olgudur. Yani bizim bireyimiz kökenlerinin kültürünü yaşarken  Belçika’nın kültüründen haberdar olmalı denge kurabilmeli bu şekilde toplumdaki yerini almalıdır.
Yalnız ! bizler toplum olmayı başaramadıkca kaybetmekten ve yeni nesile aktaramamaktan çok korktuğumuz inancımızı ve kültürümüzü koruyabileceğimizi sanmıyorum. Toplum “toplum bilincine” sahip olan insanlar grubudur, bunlar arasında bağ vardır, toplumun daha ileriye gitmesi için gerekenleri her birey bilir. Topluluk ise lidersiz, “başsiz “ yaşayamaz, onlar için iş paylaşımı yapılmalıdır, baştaki dini/siyasi lider ne derse onu yapar, hatta bir şey yapmak icin liderin söylemesini bekler. İşte bu topluluklar avrupanın başkentinde varlık mücadelesi veremezler. Hayatlarını bir iki kişinin dudağının arasından çıkacak sözlere göre şekillendirenler kendi toplumlarına ve hatta kendi çocuklarına birey olmayı öğretemezler.
Çünkü bu insanlar yaşadıkları çevreyi incelemezler, çünkü bu insanların yaşadıkları şehirden ülkeden haberleri yoktur. Ama onların cocukları hergün okulda, sokakta gündemden haberdar olan kişilerin yanında oluyorlar. Bu durumda iki sonuç ortaya çıkıyor; ya o çocuk dışarıyla bağlarını güçlendirip babasından/ ebeveyninden uzaklaşıyor yada tam tersi oluyor.
Hayatlarına özgür bireyler olarak devam edemeyenler ne yazik ki sadece topluluk oluştururlar hernekadar onlar toplum terimini kullansalarda, oluşumları topluluktan öte gitmez. Yaşadığı ülkenin kurallarını, kültürünü bilmeyen insan kendi kültürünü koruyamaz; koruyamaz çünkü tanımadığı toplumdan kendisine gelecek olan fayda yada zararın farkında değildir.
Şunu özellikle belirtmek isterim, “avrupali olmak” diye birşey yoktur bu kıtasal bir ırkçılıktan, kendini beğenmişlikten öte birşey değildir. Avrupali demek okumuş bilgili demek değildir. Kendimizi onlardan aşağı yada yukarı görmenin bir anlamıda yoktur. Ancak şu kesindir ki bu ülkede toplum olmayı başaramazsak, devlet kademelerinde yer alamayız ya da yer alan  az sayidaki bireylerimizin toplumumuza yeterince faydalı olmasını bekleyemeyiz. Avrupali dediğimiz insan bu seviyeye okumak ile gelmişse buna karşın bizim gençlerimiz 18 yaşina geldiğinde okulu bırakmışsa bunda suç sadece o gençte değil, toplum olmayı başaramamış bundan dolayı o gence yol gösterememiş avrupalıyı ya ulaşılmaz bir insan yada  sadece bir düşman olarak görmüş yer yüzünde yaşadıgı halde sadece gök yüzü ile uğraşmayı “liderlerinden” destur almiş,  düşman bellediği “batıya” lanet okumuş ancak o batı kadar bilime ilime önem vermemiş topluluk mensuplarınında suçu vardır ve  hatta asıl suç onlardadır.
Karanlığa küfretmekten yorulup yolumuzu aydınlatacak gençler yetiştirmeye hemen başlamamız ümidiyle…

Vesselam. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder