7 Mayıs 2012 Pazartesi

KURAN´DA İMAMET VE MASUMİYET 1


                                                                                 

Bismillahirrahmanirrahim.
İnsanlığın tarih boyu kendi idare sisteminde; siyasi, ekonomi, ahlakı, ictimai, idari, kültürel, adalet ve sosyal alanın her noktasında bir eksiklikliğin var olduğu hep tesbit edilmekle beraber bu eksiklerin çoğunun ortadan kalkmadığı görülmektedir. Nedenine gelince insanların kendi bireysel hata ve özellikle de idari sistemlerde liderlerin telafi edilemeyecek  hataları neticesinde, bu hatalar insanlarda derin yıkımlara sebep olmaktadır. Bu hatalara düşmeyen tek merci Allah tarafından vahiy ile gönderilen peygamberlerdir. Her Peygamber den sonra bir peygamber Allah (c.c) tarafından insanların hidayeti için gönderilmekte ve böylelikle 124 bin peygamber insanlığın kurtuluşu için gönderilmiş, bu peygamberler 2 kısma ayrılmakta; Resuller ve nebiler. Resul olan peygamberlerden bazılarına imamet (velayet) makamı verilmiştir. Bu makam ancak Resul vasfını taşıyabilen insana verilir. Peygamberlere, Nübuvvet, Velayet ve İmamet makamları tebliğ ve hidayet görevlerini yerine getirmeleri için verilmiştir.Ve bu görev en son evrensel peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.a)  ve ondan da 12 Ehl-i Beyt Imamlarina (a.s)  Allah´ın emriyle verilmiştir. Insanın sosyal hayatı ve yer yüzünün  tüm unsurları peygamberler döneminde nasıl ilahi hüccetsiz kalmamış ise peygamberlerden sonra da bu unsurlar hüccetsiz kalmaması için peygamber makamından sonra onun devamini saglayan  İmamet makamının zaruriyeti ortaya cikmaktadir. Bu zarureti gidermek, kanun koyucu Cenab-ı Hakkın kendisidir. Ve bunun içindir ki İmamet konusu Allah’ın emri gereği insanlığa sunulmuştur. İmamet konusu tarih boyunca toplumlarda çeşitli alan ve anlamlarda hep tartışılmış ve bir neticeye varilamamiştır. Burada bu konuya Kur’an penceresinden bakmak istedik.                                                                                              İmamet konusunda iki görüş söz konusudur. Birinci görüş Ehl-i Sünnet; onlar Peygamber (s.a.a) kendisinden sonra herhangi birini kendi yerine halife seçip tayın etmedigi inancındadirlar. İkinci görüş ise Sia‘ nın görüşü. Şia ise Kur’an,  hadis, akıl  ve sünneti delillerle Peygamber (s.a.a) in halife ve İmamet makamı‘nı Allah’ın emri gereği seçdigi inancı ve görüşünde’dir.  Bu zikir ettiklerimiz İnsanın fıtratında  var olan şeylerin açıklanmasıdır.

‘‘Hani Rabbi İbrahimi birtakım kelimelerle denemiş, o da tam olarak onları yerine getirmişti.  ( işte o zaman Allah,) “Ben seni  insanlara imam (önder) kılacağım”,  dedi. ( İbrahim),  benim soyumdan da”, dedi ( Allah,) “ benim ahdim ( İmamet makamı) zalimlere erişmez..” dedi.  ( Bakara / 124 )
Çünkü biliyoruz ki, bu din Allah Resulünden sonra sahipsiz kalamazdı.                                                                                                                                                                
1- İslam dini canlı ve her çağ da yaşayan insanlar için gönderilmiştir.                                                            
2- Resulu Ekrem (s.a.a) İslam dinin ilerlemesi için tebligatında hiç bir fedakarlıktan kaçınmamış ve her fırsatı gerektiği gibi kullanmış, kendisine reva görülen her türlü sıkıntı, baskıya karşı koymuştur. Dolayısıyla ilahi ayetlerde Resulullah’ın (s.a.a)  insanların iman etmelerini ve imanlarını korumalarını düşünür ve insanların yapabilecekleri her hata ve yanlış, O`nun mubarek kalbini hüzün doldurur ve derin üzüntü içerisinde birakırdi.
Kur’an’ı Kerim şöyle buyuruyor:
‘’Onlar  iman etmiyorlar diye, (üzüntüden) neredeyse kendini mahvedeceksin.’’( Şuara / 3 )
‘’ Bu söze iman etmezlerse, onların peşinden üzüntüden neredeyse kendini helak edeceksin.’’  ( Kehf / 6 )       
Bu kadar şafkatlı ve merhametli bir peygamber nasıl olur da 23 yılda onca sıkıntı ve zorluklarla  tamamladigi bir dini ve onun mansuplarını kendi başlarına öndersiz bırakıp gidebilir?
3 – Bu din uğrunda onca yiğit ve mucahidi şehid vermiştir.
4 – O aziz peygamber insanlığın mutluluğu ve sa’adeti için hiç bir şeyden kaçınmayarak her şeyi açık beyan etmiştir, hem sünnü, hem de şia bu konu hakkinda beyan edilen hadisleri kabul  etmektedirler.
5 – Resulullah (s.a.a) vefatı sırasında  islam henüz arab yarım adasının bir bölümünü kaplamış, diğer coğrafi bölgeler bu yüce mektepten nasipsiz iken nasıl olur bu din ve insanlar kendi başlarına bırakılabilir?
6 – O zamanın büyük şeytani güçleri büyük tehlike saçarken ve her an bu dini ortadan kaldırmak için adeta pusuda bekleye dururlarken nasıl bu din sahipsiz bırakılabilirdi?
7 – Bu  şeytani güçlere karşı koyacak hata etmeyen manfaat gütmeyen ve Peygamber vasıflarını taşıyacak masumiyet makamına sahip bir lidere ihtiyaç vardır.
8 – Makam, servet ve dünya sevgisi herkeste olduğu gibi Resulullah (s.a.a)ın sahabesinde de var olan bir duygudur. Resulullah (s.a.a)ın etrafında toplanan bir çok müslümanın kalbine gerçek iman nüfuz etmemisti; daha kabileçilik, cehalet ve taassupçuluğu  kalplerinden söküp atamamışlardı. Bu tehlikenin varlığı yani Resulullah (s.a.a) ın vefatından sonra hılafet tamahı, ümmet arasında bir kopukluğa sebep olabilirdi.
Bir hadis-i şerifte Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
‘’ Benden sonra sizlerin şirke düşmenizden deyil ama dünya malı ve makamı için birbirinizle rekabet etmenizden korkuyorum.’’ ( Sahihi Buharı  / cilt 4/ Babı Filhusus Sayfa 142/ Darulmarife, Beyrut )   
9 – İslam’a karşı sürekli plan ve proje geliştiren  munafıklar toplumda devamlı vardılar. Bu fırsatı asla elden kaçırmak istemiyorlardı; hilafet konusunda gizli sızma içerisindeydiler ve hatta bu munafıklar ilk iman ettikleri zamandan beri bu sinsi plan peşindeydiler. Resulullah (s.a.a) ın vefatından hemen sonra bu planlarını sahne koyduklarını tarih net bir şekilde göstermiştir.
Tarihte arap kabilelerinin bazı ileri gelenleri, Resulullah (s.a.a) ın İslam’a davet esnasında şu şartı koştular; kendilerinin Peygamberden sonra devlet kadamelerinde görev alacaklar.
İbn-i Hişam siresinde şöyle nakl edilmektedir:
Bir gün Resulullah (s.a.a) beni Amir’in yanına gelerek, onları  Allah’a ve O’nun yüce dinine ve kendi Peygamberliğine davet etmekteydi, onlardan biri Resulullah’a (s.a.a)  şöyle der.
Eğer biz sana iman edersek ve sen tüm muhaliflerine galip geldiğinde, senden sonra  halifelik bize geçecek mi? Resulullah (s.a.a) cevaben şöyle buyurdu: Bu konudaki yetki Allah aittir, kimi isterse onu bu makama ulaştıracaktır.’’                          
10 – Bu olay fıtri bir kuraldır herkesin idare edilmeye ihtiyacı olursa ki vardır, onu Allah sahipsiz bırakmaz ve ona layık olan lideri onun başına getirir, koyun sürüsünü çobansız bırakmadığı gibi.
O  Allah ki şu sıfatta bir peygamber gönderiyor.
‘’ Gerçekten kendinizden olan öyle bir peygamber size geldi ki, sıkıntınız ona ağır gelir, size düşkündür ve müminlere karşı şefkatli ve merhametlidir.’’ ( Tevbe / 128 )       
Böyle bir peygamberi gönderen Allah, insanlar için bu kadar şefkatlı merhametli ve insanların herşeyi için bu kadar üzerlerine titreyen en ufak bir hatada bile onlar için en derin üzüntüyü kalbinde hisseden Kur’an-ı Kerim’in tabiriyle kendisini kahr edecek kadar insanların yaptıkları hata ve yanlışlarını kendisine dert ederek üzüntü duyan bir peygamberden sonra nasıl olur bu insanları yanlız başına bırakabilir? Akıl bunu kabul edebilir mi?
Akl-ı selim ve vicdan sahibi biri,  Allah ve Resulünün ( s.a.a )  atamadığı, hata ve günahkar bir liderin insanlık ve  İslam ümmetini idare edebilileceğini nasıl kabul edilebilir?    
 SINAMAK, İMTAHAN   AYETİN DE İMAMET:
‘’ Hani Rabbi İbrahim ‘i birtakım kelimelerle denemiş, o da tam olarak onları yerine getirmişti. ( işte o zaman Allah ) ‘’ Ben seni insanlara imam ( önder ) kılacağım.’’ Dedi. ( İbrahim ) ‘’ Benim soyumdan da.’’ Dedi. ( Allah, ) Benim ahdim ( İmamet makamı ) zalimlere erişmez.’’ Dedi. ( Bakara / 124
Bu ayet’ten  2 Mana anlaşılır.
1 – İmamet  makamı, Nübuvvet ve Risalet makamından üstündür.
2 – İmamet makamı zalim ve zülüm edenlere ulaşmaz.
Bu bölüm 3 söylem ile oluşmaktadır:
  1. söylem: İmametin yüceliğinin yeri.
  2. Söylem: İmamet zalim ve zülüm edenlere ulaşılamayacağı.
  3. İmameti imametin dilinden tanınması.
Hz. İBRAHİM’İN (a.s) İMTAHANLARI
Burada önce Hz. İbrahim ( a.s ) bahşedilen bu yüce makamın ön şartlarını oluşturan şartlara deyinelim daha sonra söylemlerin üzerinde konuşalım.
Herşeyden önce Hz. İbrahim (a.s)  imtahanları  verirken kimin karşısında olduğunu çok iyi biliyor ve bu sınavları verirken huzurunda olduğunu razı etmesi gerektiğini biliyordu. Huzurunda sınav verdiyi varlık ise Allah’u Te’ala’nın kendisi olduğunun bilinci içerisinde vazifesini yerine getirmeye çalışıyor ve hata etmemesi gerekiyordu.
Allah (c.c) Hz. İbrahimi bir çok şeyden sınıyor, yanı imtahana tabi tutyor. Ve bu imtahanı ise bir kısım makamlara sahip iken yapıyor. Bu imtahanlar;
1 – İlahlık iddaisında bulunan Nemrut’a karşı kıyam edişi.
2 – Nemrut tarafından ateşe atılışı.
3 –  Ömrünün sonlarına doğru Allah tarafından büyük bir hediye olarak kabul edilen oğlu Hz. İsmail ( a.s ) i vermesiyle, hanımı Hz. Hacer ile Mekke’nin ıssız bucaksız susuz çöllerine Allah’ın emriyle götürülüp bırakılması. Ve kendisinin Filistine dönmesi.
4 – Kabenin inşası.
5 – Oğlu Hz. İsmail’i Allah’ın emriyle kurban kesme emrini alarak onu yerine getirmesi.
6 – Bu olayda şeytanın vermeye çalıştığı büyük fitneyi metanet ile onu taşlayarak onunla     mucadele etmesi.
Ve bir çok konuda Allah’ın emrini yerine getirmek için büyük mucadele vererek, sınanmaya tabi tutulduğu bütün imtahanları başarıyla geçerken Hz. İbrahim (a.s) 3 makama sahipdi.
       1 – Halifelik Makamı:    Allah’ın emirlerine mutlak ita’at etme.
        2 – Risalat Makamı:      Allah’tan gelen vahiyi insanlara ulaştırma.
        3 – Nübuvvet Makamı: Vahiy ile insanlara liderlik ve kanun koyuculuk yapma.
        Bu 3 makam içerisinde kendisine emir ile tabi tutulan imtahanları başarılı bir şekilde çıkmasından 
        sonra Allah kendisine ait olan İmamet (Velayet) makamını vererek o büyük makamla insanlara  
         İmam olmasını ve liderlik yapmasını istemektedir.
         4 – İmamet Makamı: Allah’ın kendisine mahsus olan bu makamla Hz. İbrahim (a.s) İle onun      
         temiz soyunu mukafatlandırmış olup nübuvvet (Peygamberlik) makamından sonra insanları ve
        dini bu makamla yeryüzü hüccetsiz bırakılmamıştır.  
                                                                                                     Tevekkül Erol        
                                           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder