18 Haziran 2012 Pazartesi

DEĞİŞMEKTE OLAN DÜNYA DÜZENİ



‘’ Gerçekten biz elçilerimizi apaçık  delillerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar  diye onlarla birlikte kitap ve ölçü indirdik.‘‘   Hadid / 25


 Bismillahirrahmanirrahim
 DEĞİŞMEKTE OLAN DÜNYA DÜZENİ
Gününümüz dünyasında gelişen olayları inceledeğimizde halkların başlattıkları kıyamların içerisinde net olarak bir kaç şeyi görebiliriz.  Bu  olayların ne olduğunu, bu insanların neden bu sıkıntıları yaşama adına giriştikleri, bu zorlu süreçteki ölme, işkence görme,  hapishaneler düşme, evlerinden yurtlarından uzaklaştırılma pahasına  başlattıkları kıyamları anlamak o kadar da zor bir şey olmadığını anlayabiliriz. Çünkü insan fıtratta özgür olarak yartılmıştır. Başkaları bu özgürlüğü ancak bir süre esaret ve baskı altında tutabilir. Ve bir noktada insanın fıtri (yaratılış gereği)  olarak bu baskıya isyan ederek ayağa kalkar. Bu kalkışda da acı, baskı ve kendisine yapılan tüm zorlukları hiç hissetmeden yaratılışında var olan adalet, bağımsız ve özgürlük isteğini,  varlığında gizli olan  hücrelerinden çıkarark haykırmaya ve kıyam etmeye başlar. Çünkü Allah onu haksızlık, adaletsizlik ve zülme karşı mucadele etmesi ve bunların karşısında onurlu durması için  yaratmıştır.
Bugün insanoğlunun yaşamına baktığımız zaman malesef genel anlamda bu İlahi yaratılışın dışında fıtraten özgür ve bağımsız olan insan, adaletten yoksun sermaye sahibi zalim yöneticilerin adına ne derseniz değin, demokrasi, seküler, padışahlık ve sultacı krallar halkların  hakkını  hep kendi çıkar ve sömrü düzeni içerisinde sömürmek için halkların hiç bir hakkına saygı göstermeden, baskı ve zülüm ile yönetmek istemektedirler. Dünya 7 milyara yaklaşmış durumda. Bu insan kitlesinin kıtalardaki yaşamlarına bakıldığında, ne kadarının sömüren ve ne kadarının sömürülen olduğunu anlayabiliriz. Dünyadaki gelişmeleri bir kaç yönden ele alıp değerlendirebiliriz.
EKONOMİ
Matamatiksel verilere  göre küresel  ekonominin gelirini  elinde bulunduran kesim  % 25 ABD, bir kaç Avrupa ülkesi ve siyonistlerdir. Zaten küresel ekonomi bir avuç siyonist yahudi lobisinin kontrolündedir. Ortadoğu ve Afrika  ülkelerinde bulunan yer altı ve yer üstü hazinelerini, petrol kaynaklarını ellerinde bulundurdukları ölümcül silah satışlarıyla ülke ve halkların ciğerlerini söküp kanlarını emerek sömürgecilik sistemiyle sömürmüşler ve sömürmektedirler. Savaş ve terör bahanesi ile yerleştikleri ülke topraklarında bulunan tüm değerleri sömürüp götürmektedirler. Kendi dünyalarında günlerini gün etmekte halkların çok büyük bir kısmı ise geçim derdinde.  Bu sömürü ile elde edilen küresel ekonomiden yararlanan kesim ise % 7  sömürücü kesim, yani sömüren adaletsiz ve zalim kesimden oluşmaktadır. Halklar ayağa kalkmış, ABD ve Avrupa ekonomisi artık çökme ve iflasın eşiğine  gelmiş durumdadır. Empiryalist ve sömürü düzenler çökmekte olan ekonomilerini kurtarmak için Ortadoğu ve Afrika’da İslam ülkelerine eften büften terör bahaneleriyle saldırmakta ve ülkelerin başlarında bulunan satılmış yöneticilerin de yardımıyla her şeyi sömürüp hırsızlayarak götürmektediler. Halklar ise bu çapulcu parçalarının yaptıklarının farkında olduklarından dolayı hatta ABD, Avrupa ve dünyanın bir çok ülkesinde isyan bayrağı çekmişler; yürüyüşler ve mitingler bir birini izlemektedir çünkü kendi sosyal yaşamlarını kurtaracak hiç bir şey görmemektedirler. Beşeri sistemler demokrasi ve benzeri tağut kanunları toplumlara asla adaleti sağlayamacakları dolayısıyla bu haklar tarafından fark edilmiştir. Halklar bunun bilincine ve şu’uruna varmışlar artık adaletsiz ve sömürü düzeni olan seküler demokrasiler ve liberal ekonomi sistemler halkın ihtiyaçlarına cevap veremiyor ve yıllardır sultacıların köleliğine mahkum edilen halklar ve şimdi dahada gittikçe birilerinin kölesi olmaya doğru sürüklenmektedirler. Ve buguün dünyada gelişen halk ayaklanmalarının ve zalimlere başkaldırışlarının nedenlerinden birisi budur.
SİYASİ VE SOSYAL  AHLAK
Toplumların ayağa kalkışlarının ve kıyamlarının ikinci temel nedeni insanlara asırlardır dayatılan ilahi olmayan beşeri ve tağuti sistemlerdir. Bu beşeri ve tağuti sistemler, seküler (laiklik), demokrasi, krallık ve imperatorluklar kokuşmuş ve sarhoş beyinlerden oluşan kanun koyucuların sömürü ve zülüm zihniyetinden kaynaklanıyor. Bu düşünce ve sistemler  insanlara hiçbir zaman mutluluk huzur ve refah getiremedi. 
Bu sistemeler hep birilerini koruma, birilerini putlaştırma adına yapılan demokrasi ve insan hakları havariliğinden başka birşey değildir zira hukuk ve özgürlükler adına asırlarca bu sistemin idarecileri, halkları hep ikinci sınıf insan görerek  baskı ve zülüm ile idare etmektedirler. Bu sistemleri üretip İslam ülkelerine servis yapan batı empiryalistler şu şartları öne sürdüler, “sizler müslümansınız yarın bizim size verdiğimiz  kanunlara karşı halklarınız itikati anlamda “Allah”, demesinler ve bizim sömürü ve zülüm sistemlerimizi yıkmasınlar”. Çünkü şu an hrıstiyan dünyasında halkın % 80, 85’i ataist düşüncesine sahiptir ve kendileri herhangi bir inanca sahip değillerdir sadece sözde hristiyansınız derler ama amelde inançsızlar çünkü sistem öyle kurulmuş ve öyle istiyor.
Halka, özellikle yeni yetişen  genc nesle ve üst düzey akademisiyen topluluğa sorulduğunda: “Neden Allah’ı tanımaz ve ataist olmuşsunuz?”, aynen şu cevapla karşılaşıyorsunuz: “Gerek siyasiler, gerekse vatikan, halkı ticari bir amaç uğruna idare etmektedirler, bundan başka bir hiç hedefe sahip değillerdir. Hepsi ahlak dışı uygulalamalarla insanları yozlaştırmakta özellikle genç nesilleri içki, esrar, kokain, morfin, zina ve tüm uyuşturucu ve fuhuş bataklılığna sürüklemişlerdir; yeni nesiller bu bataklıkta boğuşarken siyasiler de hakim kıldıkları ahlak dışı sistemlerle insanları sömürmektedirler. İşte bu ahlaktan yoksun siyasiler İslam ülkelerinin başında bulunan manfaat ve aldatıcı idareci siyasicileri  kendi hakim kıldıkları sistem ile halklarını aynı tarzda yönetmelerini istemektedirler, İslam ülkelerinin başındaki tağuti idareciler de aynı uygulamalarla halklarını yönetmekte ve İslam ülkelerindeki halk ve gençlik tıpkı hrıstiyan alemindeki halk ve gençler gibi ateist düşünceye sahip yetiştitrilmiş çok insan vardır.
Bu idareciler hem Allah  ve hem de kendi müslüman halkı ile asırlarca savaş yapmaktalardır. ABD ve onun siyonist zihniyetli müttefikleri kendi halklarına yaptıkları bu zülmü az görmüşler ki kıtalararası halklara mudahele etme cesaretini kendilerinde görmüş ve emperyalist zorbalıklarını kendi zulüm ve diktatörlük sistemlerine boyun eğmeyen herkesi şer üçgeni olarak gösterip saldırdılar sözde demokrasi ve insanhakları adına cinayetler ve katliamlar işlediler, hem de o ülkelerin tüm değer ve hazinelerini çalıp görürdüler.                      
ABD ve müttefikleri demokrat bağımsız ve özgürlük hevarileri ama bunlara boyun eğmeyen herkes diktatörtür. Başta ABD ve emperyalistle insan hakları sloganıyla yanlız siyonistleri kurtarma amaçlı dünyada müttfikleriyle çeşitli toplantılar ve saldırılar yapmaktadırlar. ABD ve müttefiklerinin farklı sloganları var, ABD’nin gücü yeterse İran, Suriye ve Lübnanı işgal etme çabasındadır. ABD, Siyonist ve emperyalist müttefikleri yalan yere insan hakları ve özgürlük sloganı atmaktadırlar. Özellikle ortadoğdaki sultacıların hepisi ABD ve siyonistlere hizmetten başka bir işe yaramayanlardır. Arabistan, Kuveyt, Katar, Bahreyn ve benzeri bir çok ülke hepsi ABD ve siyonistlerin müttfikidir. Ama bu Arap diktatörlerine bakıldığında sanki kendilerinde demokrasi varda başkalarından özellikle de Suriye den demokrasi istemektedirler. Ama Arap diktatörleri şunu bilmiyor ve anlamıyorlar ki eğer sizin petrollarınız olmasaydı bunlar sizin insan diye yüzünüze bakmazlardı. Bunun içindir ki Ortadoğuda ki sulatcılar babaları olan ABD ve Siyonistlere sürdürdükleri sulta sistemleri ellerinden gitmemelesi için hizmetten başka bir şey yapmamaktadırlar. ABD ve Siyonistler kendilerine sundukları bu hizmetten dolayı ve halkların haklarını sömürdüklerinden dolayı yüzlerine bakıp arkalarını sıvazlamaktadırlar. Ve onlar diktatör değillerdir.Ama Suriye başındaki Esad büyük diktatördür, çünkü ABD, siyonist ve müttefikleri öyle istiyor. Bahreyn de al-Halife ve onun jandarması konumunda olan Arabistan vahhabileri tarafında yapılmakta olan cinayet katliam ve tecavüzler ve yıkılıp yakılan camiler ve mescitler yakılan Kur’an ve dua kitapları hiç kimse tarafından dikkata alınmamaktadır, çünkü emperyal güçler öyle istiyor. Ama suriye yönetiminin yıkılması gerekiyor çünkü Esad ve onun halkı direnişin kapısı ve kalesidir. Bu direniş tüm emperyal güçlere,  başta büyük şeytan ABD, siyonist ve onun tüm müttefiklerine karşıdır. Ve bu direniş başta ABD ve siyonistlerin zararına olduğu için illada gitmesi gerekmektedir.
ABD bu direnişin kırılmasının yolunu ise Sünnü- Şii çatışmasında görmektedir. Bizim ülkenin idarecilerine ettiği telkin Suriye’de başta olan bir avuç Nusayri Alevisi, Sünnü halkı katletmektedir, siz komşusunuz, neden sessiz kalıyorsunuz, mudahele edin tarihe geçin. Bizim akıllılar da o yoldan şuursuzca nerdeyse ülkeyi savaşa sokacak kadar ileri giderek ABD ve siyonistlere hizmet etmektedirler. Bu zihniyyet Alevi- Sünnü ayrımı yaparak ve bir Selefiye yakın bir duruşla haraket etmektedir. Ben bu zihniyete şunu sormak istiyorum: Madem bu kadar cesur haraket eden bir yapınız varsa, neden bu Bahreyn halkına, Afganistan’da bir ABD askeri tarafından katledilen 27 insana ve yakılan Kur’an-ı Kerim’e, durmadan Filistin’de siyonistlerce katledilen mazlum Gazzelilere, Yemen’de katledilen Husilere birazcık cesur olmuyorsunuz? Çünkü Suriye konusunda sizin sırtınızı okşayan bir emperyalist güç var. Ve bu emperyalist ve siyonist güçler direnişin düşmanıdır. Dünya şu an iki kutup etrafında dönmek konumundadır.
Birincisi: ABD ve siyonistlerin başını çektiği emperyalist, liberal demokrasi bloku.
İkincisi  : İran İslam Cumhuriyetin başında bulunduğu Velayet-i fakih sisteminin bloku. 
Aslında bir çok insanın farkına varmadığı ve bilemediği ve emperyalistlerin dahi cesaret edip dillendiremediği gizli bir sistem savaşı vardır. Sorun ne  İran’ın nükleer gücü ne de Esad’ın halkına yaptığı sözde katliamlarıdır.  Mesele bu değildir, gerçek neden bugün seküler ve emparyalistlerin kokuşmuş demokrasisi ile Velayet-i fakih sisteminin  çatışması olarak görülmektedir.  Ya emperyalist ve siyonistlerin batıl ve tağut sistemlerinin hakimiyeti ve ya Hz. Mehdi’nin (a.f)  zuhuruna zemine hazırlayacak ve insanlığın kurtuluşuna kapı açacak Velayet-i Fakih (Allah’ın yer yüzündeki mutlak) hakkın mutlak hakimiyeti kazanacak. Bekleyip göreceyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder