Bismillahirrahmanirrahim
İMAMET VE İMAM’IN VARLIĞININ FELSEFESİ
İmamet ve İmam’ın varlığı konusuna geniş bir perfekstiften
bakmamız gerekiyor. Peygamberlerin gönderiliş ve varlık felsefesi hangi konumdaysa İmamet ve
İmam’ın varlığı da aynı konumdadır.
Hace Nasreddin Tusi (r.a) Tecrid’il İtikat kitabında
Peygamberlerin gönderiliş felsefesi bölümünde ve büyük Allame’ Allame’i Hilli o kitabın
şehrinde, Allah! Peygamberleri hidayetten dolayı insanlığa göndermiştir. Bu
gönderiliş nedeninin 9 felsefesi vardır. Peygamberler için geçerli olan bu 9
felsefenin İmamet ve İmam Hakkında da geçerli olduğunu açıklamaktadır.
1 – Aklı Tanımayı’ Nakl-i Tanımayla güçlendirilmesi; İnsan
akıl gücüyle usul-i din ve furu-i din den olan birçok doğruyu
anlayabilmektedir. Ama bazen insanın içinde var olan şeytani vesvese onların
doğruluğu hakkında şüpheye düşürüp doğruyu bulmaya engel olmaktadır. Ama bu
akıl! Allah’ın masum İmamlar tarafından
doğru bir şekilde yönlendirildiği zaman şeytani heva ve heves, vesveselerinden
uzaklaşıp engelleri aşarak mutmain bir
kalp ile asıl hedefi olan hakka yönelmektir.
2 – İnsan bazen yaptığı işlerden korkar; nedeni ise yaptığı
işin Allah’ın rızası dışında ve nefsin kendisine hâkim olmasından korkar. Ama
Allah’ın Masum İmamları bu tür korkuları İlahi nurlu sözleriyle açıklayarak
ortadan kaldırıp, insanların kalbini mutmain kılmaktadır.
3 – İnsanın tüm amelleri ‘’Aklın iyi ve kötü’’ sınırlarında
oluşmaz. Birçok işin iyi ve kötü oluşunu akıl tam anlayamaz. Burada Allah’ın
Masum İmamların varlığının zaruriyeti ortaya çıkıyor ve bu varlıktan yararlanıp
iyi ve kötü olan şeyleri onların tespitiyle tanıyıp anlamaktadır.
4 – Eşya’nın birçoğu yararlı ve birçoğu ise zararlıdır;
insan yalnız kendi aklıyla tüm onca
eşyanın yararlı ve zararlı olup olmadığını anlaması mümkün değildir, burada
insan böyle şahsiyetleri ( Masum İmamın ) varlığına ve onların aklına ihtiyaç
duymakta ve Onların aydın yönlendirmeleriyle yararı ve zararı tespit
etmektedir.
5 – İnsan bir toplumsal varlıktır; Yani sosyal hayatın zorluklarını
yalnız başına çözmesi mümkün değildir. Bununla beraber toplum kendi sorunlarını
halletmesi için toplumu koruyan bir sisteme, o sistemde icra edilen kanuna
ihtiyaç duymaktadır. Toplum sistemin ve sistem ise toplumun ayrılmaz bir
parçasıdır. Her ikisi birbirini tamamlarken her ikisi de kemale ulaştırmak
içindir. Adaletli sistem, toplumun ihtiyaçlarını eksiksiz karşılaması ve
sistemi uygulayan lider adil olup
toplumun hakkına riayet etmesi gerekiyor, böyle ki liderlerin de
Allah’ın emriyle tayin edilmiş Masum imamlardan başkası olması mümkün değildir.
6 – İnsan; Kemali, İlim öğrenmeyi, Tanımayı ve Fazilet
algılarını farklı anlamda anlamaktadır. Bazısının algılama gücü güçlü
olduğundan bu yolla ilerlemekte ve sıkıntı çekmeksizin hareket etmektedir, bazsının
algılama gücü ise az olduğundan ilerlemede aciz kalmaktadır. İlahi liderler (
İmamlar ) birinci grubu güçlendirerek ilerlemelerine, ikinci gruba ise yardım
etmek suretiyle her iki grubunda kemale ermesine olanak sağlamaktadır.
7 – İnsan; İlime, sanayi’ye ve çeşitli şeylere muhtaçtır,
İlahi Önderler ( İmamlar ) bu ihtiyaçların giderilmesinin gereksiminin
altyapısını bilim ve tecrübe imkânlarıyla temin eder ve insanları her tür
sıkıntıdan kurtulma imkânı sağlar.
8 – İnsan da Ahlak faktörü farklıdır; Bu ahlak faziletinin
yolunu eksiksiz ancak masum ve İlahi ilimle donatılmış Önder ( İmam ) öğretebilir ve doğru yola
yönlendirebilir.
9 – İlahi Önder ( İmam ) Allah’a karşı yapılan sevap ve günah amellerinin, Mükâfat ve Ceza hükümlerinin uygulanmasının tümünü
bildiklerin den başkalarını da bu konuda çok sıkı bir şekilde iyi amel’den
dolayı mükâfat almaları için teşvik ve günah’tan dolayı ceza almamaları için
ise tenkit eder.
Dolayısıyla İmamet’ Peygamberlerin yolunu yürümek ve
yürütmekten başka bir şey değildir.
Kur’anı Kerim de bütün bunlar 3 değerde özetlenmiştir.
‘’ Öğretim’’ Öğrenim ve Adaleti uygulama ve ayakta tutma’’
Ayet’i Kerime de Resulullah’ın (s.a.a)
kıyamının felsefesini şöyle buyuruyor:
‘’ Okuma ve yazma
bilmeyenler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları
arındıran, kitap ve hikmeti onlara öğreten bir elçi gönderen O’dur. Oysa onlar,
bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler’’. ( Cuma / 2 )
Bu ayet’te masum peygamber ve İmamların amaçlarının öğretim
ve öğrenim olduğu konusuna vurgu yapmaktadır.
Kur’anı Kerim şöyle buyuruyor:
‘’ Gerçekten biz elçilerimizi apaçık delillerle gönderdik ve
insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye onlarla birlikte kitap ve ölçü indirdik.
Demiri de indirdik, onda çetin bir güç ve insanlar için faydalar vardır. Bir de
Allah, kendisine ve Peygamberlerine gıyapta yardım edenleri bilmek istiyordu.
Şüphesiz, Allah güçlüdür ve üstündür’’. ( Hadid / 25 )
Bu ayet’te toplumsal adalet ve onun ayakta tutulması,
koruyup ve uygulanması, bu adaletin temellerini oluşturan etkenler ise öğrenim
ve eğitimdir, vurgusu yapılmaktadır.
Evet, dünya makamı ve saltanatı için önderlik yapanlar ancak
kendi çıkar ve menfaati ve etrafının çıkarlarının dışında başka bir şey
düşünmezler. Bunun içindir ki toplumun çıkar ve menfaatini sürekli kendi ve
etrafının çıkar ve menfaatine feda
ederler. Yalnız Allah’ın temiz ve Masum önderleri ( Peygamber ve İmam )
toplumun çıkar ve menfaatini Allah’ın
isteği ve emri doğrultusunda hiç bir fark göstermeden uygular ve toplumda
adaleti sağlar.
Normal liderlerin
topluma adaleti sağlayıp insanları kemale götürmek istediklerini düşünelim. Bu
onlar için mümkün olabilir mi, çünkü hata etmeye müsait olan ve günah işleyen
birisinin hatasız ve günaha düşmeden doğru ve adaletle iş yapması ne kadar
mantıkla ölçülebilir. Adalet, yani bir işi eksiksiz ve tam uygulama, kendisinde eksik sıfat olan
birisinin eksiksiz iş yapması mümkün değildir. Bu vasıf yalnız Allah’ın temiz
ve Masum kulları olan Peygamberler ve
İmamlara mahsustur, bu uygulamaları
eksiksiz ancak onlar yapabilirler.
70 yıl Marksizm sistemi bunun en güzel tecrübe örneğidir.
Yeryüzü toplumunun yarısını idare etmekte idiler. 70 yıl adaleti bütün dünyaya ancak Marksizm sayesinde
gelebileceğinin tebligatını yapıp durdular, yüz binlerce kitap, makale ve
tebligatlar yaptılar ve ancak Marksizm
sayesinde insan toplumunun kurtuluşa erebileceğini, topluma adaleti ve insanın
kemale ermesinin en mükemmel yolu olduğunu haykırdılar, kendi muhalif ve
karşıtlarını sözde ilmi ve akli
felsefeleriyle alt etmeye çalıştılar. Ama sonuçta görüldü ki iddiaları
mantıksız, bedbahtlık, geri kalınmış ve sömürü diktatörlüğünden ve kin ve
nefret tohumlarının ekildiği zillet’ten başka bir şey değildir. Ve daha sonra o
övdükleri sistem ve başında ki bulunan cahil liderler bir anda çöküp giderken
bilim adamları ve fikir sahipleri bu sistemin korku ve vahşet yaratmaktan başka
bir şey olmadığını itiraf ettiler. Ve tarih de böyle bir vahim fikir ve sistem
yapısına sahip büyük bir toplum görülmedi, bilim adamıyla, üniversitesiyle ve
düşünürleriyle yıllarca kati bir şekilde sözde bilimsel anlamda savundular ve
daha sonra ne zaman ki bu sistem çöktü
çıkıp itiraf ettiler ki her şey boş bir iddiaydı. Ve tabi ki daha belli de
değil ki gelecekte böyle ki insanlar çıkıp bunu savunmasınlar ve toplumu o yöne
sürüklemesinler, yinede şu ortamda bile azınlıkta olsalar bile bu düşünceyi
savunan birileri vardır.
Bununla beraber Marksizm fikrinin karşıtı olan Liberal
demokrasi, seküler ve diktatör
sultanların sistemlerini savunan ve
insanlığın kurtuluşunu bu sistemde olduğunu iddia eden emperyalist zihniyet ve
sömürücüler Marksizmden kalır bir yanları yoktur. Tıpkı Marksizm gibi ayni
tebligat ve propaganda ile içi boş ve yalanla
dolu vaatlerle insanlığa adaleti getireceklerini söylemektedirler. Ama insan
bunların iddialarının içine girdiğinde ne kadar yalan ve aldatmacı olduklarını
çok iyi görmektedir.
Bunun içindir ki Allah’ın temiz ve Masum önderlerinin mektep
ve sistemlerinden yararlanma zaruriyeti ortaya çıkmaktadır. Çünkü onlar her
türlü hata, gaflet, küçük ve büyük günahlardan arınmış ve bütün vaatleri Allah’ın vaadidir.
Sözün kısası şu ki: Allah insanları kemal ve saadete ulaşmak için yaratmıştır. Nasıl ki Peygamberleri
Hak yolu anlatmaları ve insanları gerçek hedefe Allah’a ulaşmaları için
seçmiştir. Peygamber makamının sonlandırılmasından sonra aynı yolu yürütecek ve
tıpkı Peygamber gibi masum ve gaybi ilimle donatılmış ve toplumun tüm ihtiyaçlarını eksiksiz gidermek ve insanlığı kemal ve saadete ulaştırmak için
onlara hak yolu anlatacak ve insanları gerçek hedefe Allah’a ulaştıracak Masum
İmamlara ihtiyaç vardır.
İnsan aklı kendiliğinden bütün sorunların üstesinden gelip
insanı kemal ve saadete götürmesi mümkün değildir. Çünkü sorunların doğru ve
yanlışına tam çözüm anlamında teşhis verecek kabiliyete sahip değildir.
Peygamberlerden sonra yapılacak işlerde tahrifat olmayacağının garantisini
kimse veremez. Çünkü insan masum değil hata yaparak doğru olabilir düşüncesiyle
olayı ve konuyu hatta dini konuları bile tahrif edebilir, bu tahrifat yalnız
masum imamla uygulanmaz.
İmam Cafer Sadık ( a.s ) buyuruyor:
Biz Ehl-i beyt’ten her çağda toplumun
içerisinde adil insan vardır ki, İslam’ın
( insan tefekkürünü ) tahrif edilmesine, ilahi hükümlerin yanlış
yorumlamasına, yanlış hüküm( Fetva) verilmesine, hak sözlerin cahilane tarif
edilmesine ve bidat oluşturulmasına müsade etmezler’’.
İmam’ın ( a.s ) buradaki maksadı Masum İmamın her çağ ve
dönemde vücudunun varlığının ister aşikâr ve ister gaybet’te olsun zaruriyetini
ortaya koymaktadır.
Mevla Emir el Mümin’in Ali İbni Abu Talib ( a.s ) şöyle buyuruyor:
‘’ Allah’ım; Evet, Yeryüzü asla hüccet’siz kalmayacaktır, zahirde ve ya
gaybette, Allah’ın nişaneleri ( delilleri )asla kayıp olmayacaktır, ta ki asrın İmamı gelene kadar her şey onun gözetimindedir’’.
İnsanın yaratılış felsefesi ve amacı dünya ve ahrette
saadete ulaşmasıdır ve bunun kendisi
İlahi kanunların sistematik olarak uygulanması ile olan İslam devletidir. Bu
devlet eksiksiz ve adalet ile yönetilme zaruri yeti olduğundan ancak bu İslami
devlet Masum İmamla gerçekleşebilir.
Çünkü tarih boyu görülmektedir ki beşeri sistem ile yönetilen devletler kendi ve etraflarının maddi çıkarlarından
başka bir şey düşünmemiş ve düşünmemektedirler. Her alanda söylediğimiz konu
Marksizm, Demokrasi, seküler demokrasi ve halkın seçimiyle iş başına gelmesine rağmen
insan haklarından dem vuran ve bu kokuşmuş sistemlerin idarecileri, insan
hakları adı altında kendi şeytani emellerine ulaşmak için halkın milli gelir
kaynaklarını gasp ettikleri maddi güçleriyle toplumu görsel ve yazısal medya
yoluyla hep aldatma yöntemiyle yönlendirmeğe çalışmışlar ve çalışmaktadır.
Sundukları bu sistem de adaleti sağlama hususunda akıl aciz kaldığından ve bu
sistemin adalet düzenini eksiksiz bir şekilde icra edip uygulayacak Masum
İmamın varlığının zaruriye tini ortaya koymaktadır.
Bu söylemin gerçekliğini anlamak için İmamet’in 8. Güneşi
Hz. İmam Rıza ( a.s ) İmamet’in
varlığının felsefesi hakkında şöyle buyurmaktadır:
‘’ İmamet Peygamberlerin makamı, vasilerin irsidir. İmam;
Allah’ın Hücceti ve Hz. Resulullah’ın vasisidir. İmam parlayan ay, aydınlatan
ışık, sönmeyen nur, karanlıktan aydınlığa yol gösteren yıldız ve yaşayan ölülükten canlı hayata
hidayet edendir. İmam; yağmur gibi bereket güneş gibi gıda verendir. İmam; halk
arasında Allah’ın yeryüzünde hücceti, güvenilir kapısı, insanları O,na davet
eden, dinini koruyan, dini ve sosyal nizamı sağlayan, Müslümanların izzeti,
münafıkların düşmanı ve kâfirleri yok edendir’’.
Mevla Emir el Müminin İmam Ali ibni Ebu Talib ( a.s )
buyuruyor:
‘’ Müslümanların
sorumluluklarını yüklenen İmamın vazifesi halkaların lehimidir. Bu halkaları
birbirine bağlayan ve koruyandır. Lehimsiz halkalar birbirinden koparsa tüm
halkalar dağılır ve her biri farklı yerlere gider, onları toparlamak mümkün
olmaz’’.
İmamın bu hadiste beyan ettiği konu açıktır. Yani zinciri
birbirine bağlayan unsur onun halkalarının lehimidir, lehim koparsa halkalar
dağılır ve onu toparlamak mümkün olamayacağı gibi, İnsan toplumunun vahdet ve
birliğini sağlayan unsur ise Masum İmam’ın varlığıdır. Eğer Masum İmam olmazsa
toplum bütün İnsani ve İlahi değerleriyle yaşaması mümkün olmayacaktır. Toplumu
bir arada yaşatan unsur İslam devleti ve onun adalet sistemidir ve bu sistemi
icra edip uygulayan merci ise Masum İmamdır. İmamın haricinde hiç kimse toplumu
bütün unsurlarıyla toparlaması mümkün değildir. Çünkü toplumdaki bireyler gibi
toplumu idare eden lider konumundaki insanlarda hata eden günah işleyen ve
nefsanî arzuların esiri olan kimsedir. Bunun içindir ki böyle ki insanların
toplumu bütün unsurlarıyla toparlaması,
birlik oluşturması, toplumun bütün sorunlarını çözmesi ve adaleti
eksiksiz sağlayıp uygulaması mümkün değildir. Bunu tarih boyu hem peygamberler
döneminde Allah ve Elçilerine karşı iktidar iddiasında bulunan diktatörlerde ve
hem de Peygamber den sonra ki dönemlerde görüldü ki toplumun sosyal adalet
haklarını vermeleri asla mümkün olmadığı gibi
günümüzde de olmamaktadır. Çünkü yukarıda da işaret ettiğimiz gibi bu
tağutu sistemlerin idarecileri ancak
kendi ve etraflarının çıkar ve menfaatinden başak bir şey düşünmedikleri ve
düşünemeyecekleri için yarım akıllarıyla adaleti sağlamaları mümkün değildir.
Bütün bunları bir araya getirdiğimiz de hem adaleti ve hem de toplumun
birleştirici unsurunun Masum İmamdan başka birisinin yapmasının mümkün
olmadığının farkına varabiliriz.
Tevekkül EROL
Y A Z A R I N D İ Ğ E R Y A Z I L A R I
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder