6 Ağustos 2012 Pazartesi

Kur'an'da İmamet ve Masumiyet-4

Bismillahirrahmanirrahim

İMAMET VE İMAM’IN VARLIĞININ FELSEFESİ
İmamet ve İmam’ın varlığı konusuna geniş bir perfekstiften bakmamız gerekiyor. Peygamberlerin gönderiliş ve  varlık felsefesi hangi konumdaysa İmamet ve İmam’ın varlığı da  aynı konumdadır.
Hace Nasreddin Tusi (r.a) Tecrid’il İtikat kitabında Peygamberlerin gönderiliş felsefesi bölümünde ve  büyük Allame’ Allame’i Hilli o kitabın şehrinde, Allah! Peygamberleri hidayetten dolayı insanlığa göndermiştir. Bu gönderiliş nedeninin 9 felsefesi vardır. Peygamberler için geçerli olan bu 9 felsefenin İmamet ve İmam Hakkında da geçerli olduğunu açıklamaktadır.
1 – Aklı Tanımayı’ Nakl-i Tanımayla güçlendirilmesi; İnsan akıl gücüyle usul-i din ve furu-i din den olan birçok doğruyu anlayabilmektedir. Ama bazen insanın içinde var olan şeytani vesvese onların doğruluğu hakkında şüpheye düşürüp doğruyu bulmaya engel olmaktadır. Ama bu akıl!  Allah’ın masum İmamlar tarafından doğru bir şekilde yönlendirildiği zaman şeytani heva ve heves, vesveselerinden uzaklaşıp engelleri aşarak  mutmain bir kalp ile asıl hedefi olan hakka yönelmektir.
2 – İnsan bazen yaptığı işlerden korkar; nedeni ise yaptığı işin Allah’ın rızası dışında ve nefsin kendisine hâkim olmasından korkar. Ama Allah’ın Masum İmamları bu tür korkuları İlahi nurlu sözleriyle açıklayarak ortadan kaldırıp, insanların kalbini mutmain kılmaktadır.
3 – İnsanın tüm amelleri ‘’Aklın iyi ve kötü’’ sınırlarında oluşmaz. Birçok işin iyi ve kötü oluşunu akıl tam anlayamaz. Burada Allah’ın Masum İmamların varlığının zaruriyeti ortaya çıkıyor ve bu varlıktan yararlanıp iyi ve kötü olan şeyleri onların tespitiyle tanıyıp anlamaktadır.
4 – Eşya’nın birçoğu yararlı ve birçoğu ise zararlıdır; insan yalnız kendi aklıyla  tüm onca eşyanın yararlı ve zararlı olup olmadığını anlaması mümkün değildir, burada insan böyle şahsiyetleri ( Masum İmamın ) varlığına ve onların aklına ihtiyaç duymakta ve Onların aydın yönlendirmeleriyle yararı ve zararı tespit etmektedir.
5 – İnsan bir toplumsal varlıktır; Yani sosyal hayatın zorluklarını yalnız başına çözmesi mümkün değildir. Bununla beraber toplum kendi sorunlarını halletmesi için toplumu koruyan bir sisteme, o sistemde icra edilen kanuna ihtiyaç duymaktadır. Toplum sistemin ve sistem ise toplumun ayrılmaz bir parçasıdır. Her ikisi birbirini tamamlarken her ikisi de kemale ulaştırmak içindir. Adaletli sistem, toplumun ihtiyaçlarını eksiksiz karşılaması ve sistemi uygulayan lider adil olup  toplumun hakkına riayet etmesi gerekiyor, böyle ki liderlerin de Allah’ın emriyle tayin edilmiş Masum imamlardan başkası olması mümkün değildir.
6 – İnsan; Kemali, İlim öğrenmeyi, Tanımayı ve Fazilet algılarını farklı anlamda anlamaktadır. Bazısının algılama gücü güçlü olduğundan bu yolla ilerlemekte ve sıkıntı çekmeksizin hareket etmektedir, bazsının algılama gücü ise az olduğundan ilerlemede aciz kalmaktadır. İlahi liderler ( İmamlar ) birinci grubu güçlendirerek ilerlemelerine, ikinci gruba ise yardım etmek suretiyle her iki grubunda kemale ermesine olanak sağlamaktadır.
7 – İnsan; İlime, sanayi’ye ve çeşitli şeylere muhtaçtır, İlahi Önderler ( İmamlar ) bu ihtiyaçların giderilmesinin gereksiminin altyapısını bilim ve tecrübe imkânlarıyla temin eder ve insanları her tür sıkıntıdan kurtulma imkânı sağlar.
8 – İnsan da Ahlak faktörü farklıdır; Bu ahlak faziletinin yolunu eksiksiz ancak masum ve İlahi ilimle donatılmış Önder       ( İmam ) öğretebilir ve doğru yola yönlendirebilir.
9 – İlahi Önder ( İmam ) Allah’a karşı yapılan sevap ve  günah amellerinin, Mükâfat ve Ceza  hükümlerinin uygulanmasının tümünü bildiklerin den başkalarını da bu konuda çok sıkı bir şekilde iyi amel’den dolayı mükâfat almaları için teşvik ve günah’tan dolayı ceza almamaları için ise tenkit eder.
Dolayısıyla İmamet’ Peygamberlerin yolunu yürümek ve yürütmekten başka bir şey değildir.
Kur’anı Kerim de bütün bunlar 3 değerde özetlenmiştir.
‘’ Öğretim’’ Öğrenim ve Adaleti uygulama ve ayakta tutma’’ Ayet’i Kerime de Resulullah’ın (s.a.a)  kıyamının felsefesini şöyle buyuruyor:
‘’  Okuma ve yazma bilmeyenler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındıran, kitap ve hikmeti onlara öğreten bir elçi gönderen O’dur. Oysa onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler’’. ( Cuma / 2 )
Bu ayet’te masum peygamber ve İmamların amaçlarının öğretim ve öğrenim olduğu konusuna vurgu yapmaktadır.
Kur’anı Kerim şöyle buyuruyor:
‘’ Gerçekten biz elçilerimizi apaçık delillerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye onlarla birlikte kitap ve ölçü indirdik. Demiri de indirdik, onda çetin bir güç ve insanlar için faydalar vardır. Bir de Allah, kendisine ve Peygamberlerine gıyapta yardım edenleri bilmek istiyordu. Şüphesiz, Allah güçlüdür ve üstündür’’. ( Hadid / 25 )
Bu ayet’te toplumsal adalet ve onun ayakta tutulması, koruyup ve uygulanması, bu adaletin temellerini oluşturan etkenler ise öğrenim ve eğitimdir, vurgusu yapılmaktadır.
Evet, dünya makamı ve saltanatı için önderlik yapanlar ancak kendi çıkar ve menfaati ve etrafının çıkarlarının dışında başka bir şey düşünmezler. Bunun içindir ki toplumun çıkar ve menfaatini sürekli kendi ve etrafının çıkar ve menfaatine  feda ederler. Yalnız Allah’ın temiz ve Masum önderleri ( Peygamber ve İmam ) toplumun çıkar ve menfaatini  Allah’ın isteği ve emri doğrultusunda hiç bir fark göstermeden uygular ve toplumda adaleti sağlar.
 Normal liderlerin topluma adaleti sağlayıp insanları kemale götürmek istediklerini düşünelim. Bu onlar için mümkün olabilir mi, çünkü hata etmeye müsait olan ve günah işleyen birisinin hatasız ve günaha düşmeden doğru ve adaletle iş yapması ne kadar mantıkla ölçülebilir. Adalet, yani bir işi eksiksiz ve tam  uygulama, kendisinde eksik sıfat olan birisinin eksiksiz iş yapması mümkün değildir. Bu vasıf yalnız Allah’ın temiz ve Masum kulları olan  Peygamberler ve İmamlara mahsustur,  bu uygulamaları eksiksiz ancak onlar yapabilirler.
70 yıl Marksizm sistemi bunun en güzel tecrübe örneğidir. Yeryüzü toplumunun yarısını idare etmekte idiler. 70 yıl  adaleti bütün dünyaya ancak Marksizm sayesinde gelebileceğinin tebligatını yapıp durdular, yüz binlerce kitap, makale ve tebligatlar yaptılar ve ancak  Marksizm sayesinde insan toplumunun kurtuluşa erebileceğini, topluma adaleti ve insanın kemale ermesinin en mükemmel yolu olduğunu haykırdılar, kendi muhalif ve karşıtlarını sözde ilmi ve  akli felsefeleriyle alt etmeye çalıştılar. Ama sonuçta görüldü ki iddiaları mantıksız, bedbahtlık, geri kalınmış ve sömürü diktatörlüğünden ve kin ve nefret tohumlarının ekildiği zillet’ten başka bir şey değildir. Ve daha sonra o övdükleri sistem ve başında ki bulunan cahil liderler bir anda çöküp giderken bilim adamları ve fikir sahipleri bu sistemin korku ve vahşet yaratmaktan başka bir şey olmadığını itiraf ettiler. Ve tarih de böyle bir vahim fikir ve sistem yapısına sahip büyük bir toplum görülmedi, bilim adamıyla, üniversitesiyle ve düşünürleriyle yıllarca kati bir şekilde sözde bilimsel anlamda savundular ve daha sonra  ne zaman ki bu sistem çöktü çıkıp itiraf ettiler ki her şey boş bir iddiaydı. Ve tabi ki daha belli de değil ki gelecekte böyle ki insanlar çıkıp bunu savunmasınlar ve toplumu o yöne sürüklemesinler, yinede şu ortamda bile azınlıkta olsalar bile bu düşünceyi savunan birileri vardır.
Bununla beraber Marksizm fikrinin karşıtı olan Liberal demokrasi, seküler  ve diktatör sultanların sistemlerini savunan ve  insanlığın kurtuluşunu bu sistemde olduğunu  iddia eden emperyalist zihniyet ve sömürücüler Marksizmden kalır bir yanları yoktur. Tıpkı Marksizm gibi ayni tebligat ve propaganda ile  içi boş ve yalanla dolu vaatlerle insanlığa adaleti getireceklerini söylemektedirler. Ama insan bunların iddialarının içine girdiğinde ne kadar yalan ve aldatmacı olduklarını çok iyi görmektedir.
Bunun içindir ki Allah’ın temiz ve Masum önderlerinin mektep ve sistemlerinden yararlanma zaruriyeti ortaya çıkmaktadır. Çünkü onlar her türlü hata, gaflet, küçük ve büyük günahlardan arınmış ve bütün  vaatleri Allah’ın vaadidir.
Sözün kısası şu ki: Allah insanları kemal ve saadete  ulaşmak için yaratmıştır. Nasıl ki Peygamberleri Hak yolu anlatmaları ve insanları gerçek hedefe Allah’a ulaşmaları için seçmiştir. Peygamber makamının sonlandırılmasından sonra aynı yolu yürütecek ve tıpkı Peygamber gibi masum ve gaybi ilimle donatılmış  ve toplumun tüm ihtiyaçlarını eksiksiz gidermek  ve insanlığı kemal ve saadete ulaştırmak için onlara hak yolu anlatacak ve insanları gerçek hedefe Allah’a ulaştıracak Masum İmamlara ihtiyaç vardır.
İnsan aklı kendiliğinden bütün sorunların üstesinden gelip insanı kemal ve saadete götürmesi mümkün değildir. Çünkü sorunların doğru ve yanlışına tam çözüm anlamında teşhis verecek kabiliyete sahip değildir. Peygamberlerden sonra yapılacak işlerde tahrifat olmayacağının garantisini kimse veremez. Çünkü insan masum değil hata yaparak doğru olabilir düşüncesiyle olayı ve konuyu hatta dini konuları bile tahrif edebilir, bu tahrifat yalnız masum imamla uygulanmaz.
İmam Cafer Sadık ( a.s ) buyuruyor:
  Biz Ehl-i beyt’ten her çağda toplumun içerisinde adil insan vardır ki, İslam’ın  ( insan tefekkürünü ) tahrif edilmesine, ilahi hükümlerin yanlış yorumlamasına, yanlış hüküm( Fetva) verilmesine, hak sözlerin cahilane tarif edilmesine ve bidat oluşturulmasına müsade etmezler’’.
İmam’ın ( a.s ) buradaki maksadı Masum İmamın her çağ ve dönemde vücudunun varlığının ister aşikâr ve ister gaybet’te olsun zaruriyetini ortaya koymaktadır.
Mevla Emir el Mümin’in Ali İbni Abu Talib ( a.s )  şöyle buyuruyor:
‘’ Allah’ım; Evet, Yeryüzü asla  hüccet’siz kalmayacaktır, zahirde ve ya gaybette,  Allah’ın nişaneleri     ( delilleri )asla kayıp olmayacaktır,  ta ki asrın İmamı gelene  kadar her şey onun gözetimindedir’’.
İnsanın yaratılış felsefesi ve amacı dünya ve ahrette saadete  ulaşmasıdır ve bunun kendisi İlahi kanunların sistematik olarak uygulanması ile olan İslam devletidir. Bu devlet eksiksiz ve adalet ile yönetilme zaruri yeti olduğundan ancak bu İslami devlet Masum İmamla  gerçekleşebilir. Çünkü tarih boyu görülmektedir ki beşeri sistem ile yönetilen devletler  kendi ve etraflarının maddi çıkarlarından başka bir şey düşünmemiş ve düşünmemektedirler. Her alanda söylediğimiz konu Marksizm, Demokrasi, seküler demokrasi ve halkın seçimiyle iş başına gelmesine rağmen insan haklarından dem vuran ve bu kokuşmuş sistemlerin idarecileri, insan hakları adı altında kendi şeytani emellerine ulaşmak için halkın milli gelir kaynaklarını gasp ettikleri maddi güçleriyle toplumu görsel ve yazısal medya yoluyla hep aldatma yöntemiyle yönlendirmeğe çalışmışlar ve çalışmaktadır. Sundukları bu sistem de adaleti sağlama hususunda akıl aciz kaldığından ve bu sistemin adalet düzenini eksiksiz bir şekilde icra edip uygulayacak Masum İmamın varlığının zaruriye tini ortaya koymaktadır.
Bu söylemin gerçekliğini anlamak için İmamet’in 8. Güneşi Hz. İmam Rıza ( a.s )  İmamet’in varlığının felsefesi hakkında şöyle buyurmaktadır:
‘’ İmamet Peygamberlerin makamı, vasilerin irsidir. İmam; Allah’ın Hücceti ve Hz. Resulullah’ın vasisidir. İmam parlayan ay, aydınlatan ışık, sönmeyen nur, karanlıktan aydınlığa yol gösteren  yıldız ve yaşayan ölülükten canlı hayata hidayet edendir. İmam; yağmur gibi bereket güneş gibi gıda verendir. İmam; halk arasında Allah’ın yeryüzünde hücceti, güvenilir kapısı, insanları O,na davet eden, dinini koruyan, dini ve sosyal nizamı sağlayan, Müslümanların izzeti, münafıkların düşmanı ve kâfirleri yok edendir’’.
Mevla Emir el Müminin İmam Ali ibni Ebu Talib ( a.s ) buyuruyor:
‘’  Müslümanların sorumluluklarını yüklenen İmamın vazifesi halkaların lehimidir. Bu halkaları birbirine bağlayan ve koruyandır. Lehimsiz halkalar birbirinden koparsa tüm halkalar dağılır ve her biri farklı yerlere gider, onları toparlamak mümkün olmaz’’.
İmamın bu hadiste beyan ettiği konu açıktır. Yani zinciri birbirine bağlayan unsur onun halkalarının lehimidir, lehim koparsa halkalar dağılır ve onu toparlamak mümkün olamayacağı gibi, İnsan toplumunun vahdet ve birliğini sağlayan unsur ise Masum İmam’ın varlığıdır. Eğer Masum İmam olmazsa toplum bütün İnsani ve İlahi değerleriyle yaşaması mümkün olmayacaktır. Toplumu bir arada yaşatan unsur İslam devleti ve onun adalet sistemidir ve bu sistemi icra edip uygulayan merci ise Masum İmamdır. İmamın haricinde hiç kimse toplumu bütün unsurlarıyla toparlaması mümkün değildir. Çünkü toplumdaki bireyler gibi toplumu idare eden lider konumundaki insanlarda hata eden günah işleyen ve nefsanî arzuların esiri olan kimsedir. Bunun içindir ki böyle ki insanların toplumu bütün unsurlarıyla toparlaması,  birlik oluşturması, toplumun bütün sorunlarını çözmesi ve adaleti eksiksiz sağlayıp uygulaması mümkün değildir. Bunu tarih boyu hem peygamberler döneminde Allah ve Elçilerine karşı iktidar iddiasında bulunan diktatörlerde ve hem de Peygamber den sonra ki dönemlerde görüldü ki toplumun sosyal adalet haklarını vermeleri asla mümkün olmadığı gibi  günümüzde de olmamaktadır. Çünkü yukarıda da işaret ettiğimiz gibi bu tağutu sistemlerin idarecileri  ancak kendi ve etraflarının çıkar ve menfaatinden başak bir şey düşünmedikleri ve düşünemeyecekleri için yarım akıllarıyla adaleti sağlamaları mümkün değildir. Bütün bunları bir araya getirdiğimiz de hem adaleti ve hem de toplumun birleştirici unsurunun Masum İmamdan başka birisinin yapmasının mümkün olmadığının farkına varabiliriz.
Website counter

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder