27 Eylül 2012 Perşembe

Yanliz İslam'ın Peygamberi'mi ?

Bismillahirrahmanirrahim
De ki : ‘’ Ey insanlar! Şüphesiz ben, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın sizin hepinize gönderdiği elçiyim. O’ndan başka ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. O halde siz de Allah’a ve O’nun elçisi olan, Allah’a ve O’nun sözlerine iman eden ümmi Peygambere iman edin ve ona uyun ki hidayete eresiniz.’’                             A’raf/ 158
Kur’an-ı Kerim, insanlığın tarih döneminin Peygamberlerin gönderilmesi, ilahi elçilerin görevlendirilmesi ile başladığını açıkça belirtiyor. O Peygamberler ki,
toplumları daha erdemli bir hayat tarzına, daha kamil bir insani var oluşa doğru yönlendirmeyi sürdüre gelmişlerdir. İnsan topluluklarında Peygamberlik güneşinin doğuşu, Peygamberlerin ortaya çıkışı, insanlık tarihinin başlangıcı sayılır.
Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor: 
‘’ İnsanlar tek bir ümmett ( topluluk ) idi. Sonra Allah müjdeleyici ve korkutucu olarak Peygamberleri gönderdi ve insanlar arasında ayrılığa düştükleri şeylerde yargıda bulunmak için onlarla beraber hak üzere kitap indirdi. Ama kendilerine kitap
verilenler, apaçık deliller kendilerine geldikten sonra aralarındaki zülüm ve azgınlıktan ötürü onda ayrılığa düştüler. Bunun üzerine Allah, kendi izni ile iman edenleri ayrılığı düştükleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir.
’’ Bakara / 213 
yüce Allah’ın hikmeti ve rahmeti insanlığı hidayet yoluna taşıyan Peygamberlerin gönderilmesini gerekli kıldı. Öyle ki, bu Peygamberlerin ilkelerini taşıdıkları hidayet yolu insanlığı içgüdü döneminden akıl dönemine, içgüdülere ve kaba-kuvvete dayanan çatışma mantığından dayanağı kanun olan düzen dönemine çıkardı. Böylece insanlık, Peygamberler sayesinde biyolojik ve fiziyolojik bir hayvani yapıdan çıkarak akli ve ruhi bir aşamaya yükseldi.  Peygamberler, insan için kan bağına dayalı biyolojik ve fiziyolojik birlikten daha üst düzeyli bir birlik pröjesi gerçekleştirdi. Bu pröje inanç esasına ve anlayışına dayalı birlik pröjesidir. Bu yolla insanlar arası ilişki ile maddi ilşkiler düzeyini aşarak manevi ilişkiler düzeyine yükseldi. Peygamverlik döneminin güneşi doğduktan sonra, insan varlıkları arasında çıkan anlaşmazlıklar mana nitelikli, din ve inanç kaynaklı anlaşmazlıklara dönüştü. Başka bir deyişle Peygamberler vasıtasıyla getirilen dinin gelmesi ile insanlar arasındaki çatışma sebepleri ortadan kalkmadı. Tersine devam edip çeşitlendi. Fakat dinin gelmesinden sonra bu alandaki kaynak içgüdü olmaktan çıkıp onun yerini kanun aldı. Dinin içerdiği kanun ise insanlar arası birliğin, dayanışmanın ve gelişmenin değişmez nitelikli temellerini oluşturur. ‘’ İmam Ali (a.s) Nehcü’l belağ’ daki hutbelerin birincisinde alemin ve Hz. Adem (a.s)’in yaratılışını ve yeryüzüne yerleştirilmesini gözden geçirdikten sonra, Peygamberlik güneşinin doğuşunun yüzyıllar boyunca nur halkaları halinde insan tarihinde ve kemale doğru haraketinde eksen olduğunu belirtmiştir. Kur’an-ı Kerim de tarihe bakış yöntemini açıklarken bu noktayı açıkça vurguluyor. İmam Ali (a.s) sözünü ettiğimiz hutbesinde şöyle buyuruyor:  Sonra münezzeh olan Allah, Adem’in çocuklarından nebiler seçti. Onlardan vahiy üzerine söz ve risaletini tebliğ üzerine emanetlerini (emanete riayet edeceklerine dair taahhüt) aldı. insanların çoğu Allah’ın kendilerine şart koştuğu sözünü deyiştirince, hakkını inkar edince, Allah’a eşler koşunca, şeytanlar onları Allah’ı tanımaktan alıkoyunca ve Allah’a ibadetten ayrılınca, Allah da onlara elçiler gönderdi ve insanlardan fıtri sözlerini tutmalarını istemek ve insanlara unuttukları nimetini hatırlatmak, davetle hüccetini tamamlamak, aklın definelerini ortaya çıkarmak ve onlara kudret ayetlerini göstermek için kesintisiz şekilde nebiler gönderdi. Üstlerinde yüksek bir tavan, altlarında serilmiş bir döşek, hayatlarını sağlayan rızık, öldüren ecel, ihtiyarlatan zorluklar ve peşpeşe gelen olaylar bu kudret nişanelerindendir. Münezzeh olan Allah kullarını gönderilmiş elçilerden, indirilmiş kitaptan, gerekli bir hüccetten ve apaçık doğru yolu göstermekten mahrum bırakmamıştır. Öylesine Peygamberlerdir ki, sayılarının azlığı ve yalanlayıcılarının çokluğu onları (görevlerini yapmaktan) engellememiştir. Kimisi gelip geçmiştir; kendisinden sonra gelecek olanın adı ona bildirilmiştir. Kimisi çıkıp gelmiştir, kendisinden önceki onu tanıtmıştır. böylece asırlar birbiri ardınca geçti, zaman akıp gitti. Babalar gitti, yerine oğullar geçti. Ta ki münezzeh olan Allah va’adini yerine getirmek, nübuvvtini tamamlamak ve peygamberlere verdiği sözü tutmak için, alametleri meşhur ve doğumu yüce olan Allah’ın Resulü Muhammed (s.a.a)’i gönderdi. Yeryüzü ehli o gün çeşitli dinler (şeri’atlar), dağınık istekler ve farklı yollara yönelmişlerdi. Kimisi Allah’ı yaratıklarına benzetmiş, kimisi isminde yan ilhada düşmüş ( müsemmanın hakikatinde yanılgıya düşmüş ), kimiside başkasına işare etmişti (şirk koşmuştu), derken Allah onun vasıtasıyla onları hıdayete erdirdi ve konumu bereketiyle onları cehaletten kurtardı. Sonra Allah, Hz. Muhammed’(s.a.a)’e kendine kavuşmayı seçti. Onun için katındakileri beğendi. Ona dünya yurdundan ayırmakla ikramda bulundu ve Onu imtihan diyarından çekip aldı. Sonunda saygıyla onun ruhunu kabzetti. Ve sizlere nebilerin ümmetlerine bıraktığı şeyleri bıraktı. Çünkü Peygamberler, ümmetlerini başı boş bırakmadılar. apaçık bir yol bırakmadan gitmediler. Bir bayrak dikmeden onları terk etmediler. Önceki Peygamberlerin, kendilerinden sonraki Peygamberlerin geleceğini müjdemeleri, hem o çağda yaşayan nesiller için ve  hemde daha sonraki nesiller için fayda sağlar. Çünkü böyle bir müjde gelecek nesillerin gözlerini açar ve onların geleceği müjdelenen Peygamberi karşılamaya hazırlıklı olmalarını sağlar. Ayrıca bu müjde onların şüphelerini gidererek güvenlerini ve imanlarını artırır..... ‘’ İmam Ali (a.s) ne kadar mükemmel bir biçimde Resulullah (s.a.a)’ın sadece müslümanlara ait olmadığını beyan etmekte ve O yüce şahsiyetin evrensel bir Peygamber olduğunu anlatmaktadır.
Peygamberlerin Muhammed b. Abdullah (s.a.a)’ın Elçiliğini Müjdemeleri
1- Kur’an-ı Kerim Hz. İbrahim (a.s)’ın Hz. Resulullah (s.a.a)’ın geleceğini müjdelediğini açıkça bildiriyor. Kur’an Mekke deki Beytü’l Haram’dan, Hz. İbrahim (a.s)’ın onun temellerini yükseltmesinden, kendisinin ve oğlu Hz. İsmail’in çabalarının kabul edilmesini dilemesinden ve soylarından olan müslüman (yanlız TevhideTeslim olmuş) bir ümmetin oluşmasını temenni etmektedir. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:  ‘’ Rabbimiz! Onlara içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek ve onları arındıracak bir elçi gönder. Şüphesiz üstün güçlü ve hikmet sahibi ancak sensin.’’ 
Bakara / 129 
2- Kur’an-ı Kerim ümmi ( herhangi bir insandan ders almayan, ama bütün bilgileri İlahi ilim ile donatılan ) olan Hz. Peygamber (s.a.a)’in geleceğine ilişkin müjdenin Ahdi’atik ile Ahdi’cedit’te, yani hem tevrat’ta ve hemde İncil’de yer aldığını açık bir dille belirtiyor. Tevrat ile İncil Hz. Resulullah (s.a.a)’ın geldiği ve Kur’an-ın indiği dönemde elde bulunuyordu. Eğer Hz. Resulullah (s.a.a)’ın geleceğine ilişkin müjde bu kutsal kitaplarda yer almasaydı, bu kitapların inananalrı Kur’an-ın verdiği bu haberi açıkça yalanlarlardı. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:  ‘’ Yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Peygamber’e uyanlar ( var ya ), işte o peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar, ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir.’’ A’raf / 157
3- Hz. İsa (a.s) israiloğullarına tevratı açıklarken seraheten kendisinden sonra son Peygamberin ismiyle açıklayarak insanlığa geleceğini müjdelediğini görmekteğiz. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:  ‘’ hani Meryem oğlu İsa, ‘’Ey İsrailoğulları! Kuşkusuz ben, Allah’ın size göndermiş olduğu elçiğim; önümdeki Tevrat’ı doğruluyor ve benden sonra gelecek Ahmed adlı peygamberi müjdeliyorum’’ demişti. Fakat o (Peygamber) kendilerine apaçık delillerle gelince, bu, apaçık bir büyüdür.’’ Dediler.’’ 
Saff / 6 
 Ehlikitap Son Peygamberi Beklıyor
Daha öncki peygamberler, müjdelenen Peygamberin sadece genel niteliklerini zikretmekle yetinmediler. Bunun yerine müjdeyi alanların o Peygamberi tam olarak tanımalarını sağlayacak belirtileri de zikrettiler, Kur’an-ı Kerim  israil oğulları’nın kendilerine, tevrat’ta ve İncil’de geleceği müjdelenen İslam ve evrensel Peygamberi’ni, ve çocuklarını tanıdıkları-bildikleri gibi  tanıyıp bildiklerinide söylüyorlar. Diyorlardı ki tabi biz bu gelecek olan son peygamberi tanıyoruz. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:  ‘’ Kendilerine kitap verdiklerimiz onu ( peygamber’i ) kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Şüphesiz, kendilerini ziyan edenler var ya, artık onlar iman etmezler.’’  
En’am / 20 
Hatta İsrail oğulları ( yahudiler) bu tanımanın pratik ve somut bir sonucu olarak Hz. Peygamber (s.a.a)’in nereye hicret edeceğini, devletini nerede kuracağını öyrenerek oraya yerleştiler. (kaynak: sitret-u Resulullah,c.1, s. 38,39)  Hz. Resulullah (s.a.a)’ın Peygamber olarak gelmesi ile inkarcılara ve Evs ve Hazrec kabilelerine karşı zafer kazanacakları ümidini taşıyorlardı. Kur’n-ı Kerim şöyle buyuruyor:  ‘’ Daha önce ( son Peygamber’in gönderilmesiyle ) kafirlere karşı zafer beklerken, onlara Allah katından, yanlarında olanı (Tevrat’ı) doğrulayan bir kitap gelince, önceden bilip inkar ettiler. Artık Allah’ın laneti kafirlere olsun.’’ 
Bakara / 89  
Hz. Resulullah (s.a.a)’la ilgili bu haberler onların din adamları ve bilginleri yolu ile kendileri dışındaki toplumlara sızarak medine’de yayıldı ve Mekke’ye kadar uzandı. Ehlikitaptan ve başka inanışlardan bir çok kesimler bildikleri tanıdıkları bu belirtilere dayanarak hiç bir özel mucize istemeden Peygamber (s.a.a)’e inandılar. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor: ‘’Peygamber’e indirileni işittiklerinde, öğrendikleri gerçek için gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Onlar şöyle derler:’’ Ey Rabbimiz! İman ettik; artık bizi şahitlerle birlikte yaz.’’ 
Maide / 83 
Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (s.a.a)’in Peygamberliğine ilişkin müjdeler, gerek doğumundan önce, gerkse Peygamberlik öncesi hayatı sırasında işte böyle biri birini izledi. Onun bereketli Peygamberliğinin arifesinde rahip Buhayra ile başkalarının verdikleri haberler yaygın şekilde bilinmektedir. Emirü’l Müminin Hz. Ali (a.s) bir hutbesinde ki şu sözleri ile bu tarihi gerçeğe tanıklık etmiştir. Ta ki Münezzeh olan allah, va’adini yerine getirmek, Nübüvvetini tamamlamak ve Peygamberlere verdiği sözü tutmak için, alametleri meşhur ve doğumu yüce olan Allah’ın Resulü Muhammed (s.a.a)’i gönderdi. Buraya kadar ki bölümde gerek tarihsel boyutuyla, gerekse semavi kitaplar Kur’an-ı Kerim, Tevrat ve İncil’de karşımıza çıkan sonuç  Hz. Resulullah (s.a.a)’ın sadece müslümanlara ait olan bir Peygamber olmadığıdır. Belki Resulullah(s.a.a)’ın evrensel bir Peygamber oluşudur. Dolayısıyla tüm insanlığın Peygamberi ve lideridir. getirdiği din ve kitab Kur’an-ı Kerim’de kendisi gibi evrensel (cihan şümul) dur.
Evrnsel (Cihan Şümul)  Peygamber’e Kim Ve Kimler Neden! Hakaret Ediyorlar?
Şimdi şunun cevabını araştırıp bulmak için, bütün insanlığın kurtuluşu ve hidayeti için Allah tarafından tayin edilen, her şey O’nun Mübarek yüzü hürmetin’e yaratılan ve Alemler’e Rahmet olarak gönderilen bu yüce ve kutsal şahsiyet Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a)’ya kimler neden saldırmakla beraber milyarlarca yürekleri O’nun aşkıyla dolan müminleri  ve insanlık onurunu taşıyan vicdan sahiplerini rencide etmektedirler. Gerçekte bu saldırıların amacı nedir? ve bunun arkasında kimler vardır.? Bu vahşi ve cinayet derecesindeki saldırıları yapan ve yaptıran zavallı yaratıklar olduğu kesin ve kaçınılmazdır. Bunu anlamak için insanlık yaratılışından bu güne kadar 2 vasıflı insan görünümünde olan zavallı ve insan onurundan yoksun yaratıkları  tanımamız gerekiyor.
1- Zalimler: Tarih boyu Allah tarafından gönderilen Peygamberlere karşı isyan eden ve O’nların getirdikleri İlahi kanunlara karşı çıkan  makam perest zalim, fasık ve facir diktatör siyasi liderler olmuşlardır. Bu zalim, fasık ve facir sultanlar bir zaman gelmiş ilahlık iddi’asında bile bulunmuşlardır. firavunlar, nemrudlar, şeddadlar, ebreheler, ebu Sufyanlar, muaviyeler, yezitler, Mervanlar, mensur devanegiler, harun reşitler, me’munlar ve bunlar gibi adını saymadığımız yığınla bir çok zalim, fasık ve facir idareci ve siyasetciler var. Bunları günümüze kadar takip eden zalim, fasık ve facir sulata diktatörler olmuştur. Bunların, isim adı altında islam ve mukaddes değerlere karşı geldikleri görünebilir, ama işin özünde Peygamberlere ve O’nun yüce değerlerine karşı isyan eden bunlar ve bunların sistemleridir. Ve bu sistemeler tağut ve şeytanidir. O gün onlar! bugün ise büyük şeytan Abd, siyonitler  ve bunlara uşaklık eden tüm emperyalistlerdir. Bunların bazıları demokrası bazıları laik bazıları kırallık ve  adı konmamış bir çok tağut ve şeytani sistem adı altında halkları zülüm ile idare eden devletlerdir. Bunlar gelişen islam’ın ve olgunlaşan insani değerlerin karşısında, siyasi, fikirsel, idari, doğruluk, adalet, insanlık ve ahlaki değerlerden okadar yoksun ve mahrum ve aynı zamanda o kadar acizdirlerdir ki kendilerini hakkın karşısında duramayacaklarını gördüklerinden dolayı ve yapabilecekleri hiç birşeylerinin olmadığını bildiklerinden ve anladıklarından doalyı tek çareleri vahşi yaratıklar ve azgın yobazlar gibi alçakça insanlığın en onurlu değerlerine saldırmakta bulmaktadırlar. Çünkü başta büyük şeytan Abd ve kendisine bağlı olan emperyalist güçler ve bunların gayri meşru çocuğu siyonistler  islamın gelişmesini engellemek, sinsi ve çirkev pılanlarını işletmek için her yola baş vurmaktadırlar. Örnek. Muhammed(s.a.a)’i islamı ve O’nun yüce değerlerini boğup yok etmek için mehdeviyet mektebini yok etmeleri gerektiğini biliyorlar, ve bunun için var güçleriyle ilk önce İran islam inkılabına uşakları mel’un saddamı musallat ederek 8 yıl sürdürdükleri savaşı kayıp ettiler. O gün yanlız İranda kahrolsun amerika kahrolsun israil ve emperyalistler derken bu gün bu slogan dünyanın her tarafınada cadde, sokak ve duvarlarının içine yayılarak hatta washıngton da siyah sarayın kulağının dibinde haykırılarak zamanın firavunların kulaklarını sağır edercesine kalplerini ve saraylarını sallamaktadır. 2006 yılında siyonit mikropları lübnanda hizbullahı yok etmek için var güçleriyle saldırmış ve Allah’ın yardımıyla hizbullah’tan beklemedikleri öldürücü tokatı yiyerek hezimete uğramışlardır. 2 yıl sonra 2008 de toplam metre karesi 40 km olan gazzeye hamas ve islami cihadı yok etmek için yine gayri meşru çocukları siyonistleri saldırtarak 22 gün süren savaş da siyonistler paşa babalarıyla beraber Allah’ın izniyle yine hezimete uğramışlardır. Ve bunun gibi dünyanın bir çok yerinde katliamlar, cinayetler ve tecavüzler işleyerek yine hezimete uğruyarak karanlık kuyuya düşmüşlerdir. Orta doğu da ve kuzey afrikada gelişen islami uyanışla amerika, siyonist ve emperyalist patentli diktatörler tek tek alaşağı edilerken siyonist ve emperyalistler büyük babalarıyla hezimet üstüne hezimet yaşarlarken, bu hezimeti unutturmak  ve bop denilen büyük israil hakimiyetini kurmak için direnişin ön kalesi olan suriye’ye bu coğrafiyada yetiştirdikleri ne kadar terörist varsa bölgedeki ve komşusu’nun en ılımlı uşaklarının elleriyle modern silahlarla silahlandırarak saldırtmışlar ve çoluk çocuk kadın erkek yaşlı demeden katliamlar yaptırarak suriye devlet başkanı beşar esadı düşürmek için tüm hayasız ve ahlaksız ve insanlık dışı gayri meşru çirkev emellerini uygulamışlardır. ve bu süreçte yine hezimete uğramış durumdadırlar. Bu Abd, siyonistler ve emperyalistler saldırdıkça islam gelişmektedir, Sünnüsüyle Şiasıyla tek vucut olmuşlardır. Müslümanlar amerikada avrupada her alanda gelişmekte caddeler sokaklar tesettürlü hanımlar ve  erkek mümin gençler Muhammed (s.a.a)’ın nurlu ismiyle ve inancıyla büyüğen çocuklar, avrupanın aşağı yukarı her semtinde açılan camiler ve her namaz vaktinde ibadete akın akın gelen müminler, her gün gözle görülür bir biçimde avrupanın kokuşmuş bataklığından kurtulmak için islamiyetle şereflenen hırıstıyan gençler bunları gören insanlık düşmanları zalim, fasık ve facir siyasetçi ve idareciler gelişen islam’ın önünü alamadıklarından dolayı kendileri perdenin arkasında durarak bir kısım zavallı yaratıkları insanlığın ve müslümanların en mukaddes değerlerine saldırtarak kendilerince öç almaya çalıştıkalrını sanıyorlar.
2- Para Babaları Zenginler: İnsanlık tarihi sürecinde insanlığın kurtuluşu için gönderilen Peygamberlere karşı gelen hep para babaları zenginler olmuşlardır. Tabi azınlık bir grup imanlı zenginler hariç, bu para babalarını zalim, fasık ve facir idareciler hep kullanmışlardır. Çünkü zenginlerin çok büyük ekseriyeti bu zalim, fasık ve facir liderler tarafından halkın milli gelirlerini bu zenginlere peşkaş çekerek onların sermayesinin sayesinde yaşamak zaruriyeti hissetmişlerdir. bu gayri meşru yollarla zengin olan müstekbir para babaları  para musluklarını hep şeytani yollarda kullanmış ve dünyada zevk ve sefaları bozulmaması için Allah’ın elçilerine Peygamberlerine hep karşı gelmişlerdir. Bunu terihin her döneminde görmek mümkündür. Hakka karşı hatta Peygamberleri öldürmeye kadar varan yolda beraber olduklarını görebiliz. Sadece islama ve ya herhangi bir inanca sahip olan bir şeye  karşı değil belki insanlığın tüm değerlerine karşı bu iki grubun beraberce saf tutarak savaştıklarını Peygamberlerin tarihinde okuyup görmekteyiz, bugün islama ve tüm mukaddes değerlere saldıran bu iki grubun yanyana ve ya bunların özellikle para babalarının maddi destekleriyle saldırdıklarına şahit olmaktayız. Son yapılan hakaret içeren fitne filmi gibi bu filmin yapımı için Abd ve siyonist israildeki zenginler işgal devletiğle beraber 5,000,000  (beş milyon) euro vermişlerdir. İnsanlık onurundan yoksun olan Bu zalim, fasık ve facir idareci yaratıklar ve bunlara bağlı olan zavallı para babaları zenginler! tüm onurlu insanların ortak değeri olan Hz. Muhammed (s.a.a)’e ve O’nun yüce hedefine ne kadar saldırrısa saldırsınlar hep hezimete uğramaya mahkumdurlar. Allah zalimlere asla fırsat vermeyecek. Ve siz ey insanlık onurunun faziletini hücrelerinde taşıyan müslümanıyla muvahhit hırıstıyanıyla ve muvahhit yahudisiyle gelin insanlık adına fazilet adına tek olan Allah’a ve insanlığın kurtuluşu için O’nun Peygamberleri olan Hz. Musa ve Hz: İsa (Allah’ın selamı tümünün üzerine olsun)’nın  varisi olan son Peygamber’e iman edelim ve zalimlerle insanlık adına beraber mucadele edelim taki kurtuluşa erelim. ve biz müslümanlar kimin peşindeyiz Allah ve Resulü(s.a.a) ’ne  hem itikati hemde ameli bağlılığımızı gösterelim, sünnüsüyle şiasıyla ele ele verelim bu kafir, zalim, fasık ve facir’ siyonit ve emperyalistlerin oyunlarına gelmeyelim bizim bizden başka dostumuz yoktur. 
Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:  
‘’ Ey iman edenler! Kafir olanlara boyun eğerseniz, sizi ( inancınızda ) geriye çevirirler de ziyan ederseniz.’’ 
Al-i İmran / 49 

Gelin yalan ve batıl va’atleriyle bizleri kendilerine bağlayıp yüce inanç değerlerimizi elimizden alıp zarar edenlerden olmamak adına bu zalimlere karşı beraberce mucadele edelim. Allah! İnanan müslümanlara birliği ve beraberliği Hz. Mehdi (a.f)’nin varlığında nasip, zuhurunu ise acil etsin inş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder