9 Mayıs 2013 Perşembe

İnsanın Kendini Tanıması Ve Yetiştirmesi-1


Bismillahirrahmanirrahim
İNSAN’IN KENDİNİ TANIMASI VE YETİŞTİRMESİ:
‘’ Biz insanı en güzel denge ve biçimde yarattık. Sonra ( günah işleyince ) onu aşağıların en aşağısına
geri döndürdük.’’ Tin / 4 - 5

TANINMAYAN VARLIK İNSAN
İslam görüşünde insan özel bir konuma sahiptir. tekamüle ermek için her türlü donanıma sahip olarak
yaratılmıştır. Kur’an-ı Kerim insanın mükemmel bir varlık olduğunu bu anlam da onu övmekte ve
değerini her pılatformda anlatmaktadir. insan yapısı incelendiği zaman karışık bir varlık olduğunun da
İnsan farkına varabiliyor. İnsan nasıl bir varlıktır ki Kur’an-ı Kerim onu göklerden, yerden ve
meleklerden üstün kılmaktatadır.
Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
‘’ Gerçekten biz, Ademoğullarını onurlu kıldık. Onları, karada ve denizde taşıdık ve temiz olan
şeylerden onlara rızık verdik ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.’’ İsra / 70
İnsan gerçekten bilinmeyen bir varlıktır. Kura’n insanı bazen en mükemmel bir varlık olarak
tanımlarken bazen de en aşağılık bir yaratık olduğunu vurgulamaktadır. ‘’ onurlu kıldık’’ cümlesi her
şeyi anlatıyor.
Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
‘’ Biz insanı en güzel denge ve biçimde yarattık. Sonra ( günah işleyince ) onu aşağıların en aşağısına
geri döndürdük.’’ Tin / 4 – 5
Burada ayet-i kerime insan’ın en mükemmel bir varlık olduğunu, ve öyle yaratıldığını açıklarken, daha
sonra insanın yaptığı hata ve işlediyi günah’tan dolayı en aşağı konuma düşürüldüğünü
açıklamaktadır. Hata ve günah ne kadar alçak kötü birşeyedir, insanın tüm ilahi ve insani değerlerini
elinden alıp en kötü yaratıklardan daha aşağı bir yaratık haline getirmektedir. ve İnsan eğer günah
işlemezse Allah’ın halifesi makamına ulaşabilir.
Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
‘’ Hani Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim.’’dedi. ( Melekler,) ‘’ Biz seni överek
sürekli tenzih ve takdis ederken, orada fesad çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?’’
dediler. ( Allah,) ‘’ Şüphesiz ben, sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim.’’ dedi. Bakara / 30
Allah;! bu ayet-i kerimede insan üstünlüğünün bariz bir örneğini meleklere açıklamaktadır. ve bu
üstünlükten dolayı meleklerin insana secde etmesini emretmektedir. Ama insan kendi maddi yapısına
yönelip yüce değerini kayıp ettiği zaman halifeliği ve kendinde var olan bütün ilahi değerleri gizleterk
cimrilik denilen en mikrop vasıfını alır.
Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
‘’ De ki: ‘’ Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, harcamaktan korkarak tutardınız.
Gerçekten insan çok cimridir.’’ İsra / 100
Bu ayet Allah’ın kendisine bahşettiği sonsuz cömertlik vasfını sadece maddi ve şeytani vasıf olan
cimri ve gözü pek doymaz bir varlıkla insani değerini yok eden ve kendisini tanımaz hale getiren
boyutuyla tanıtıyor. İnsan gerçekten bilimeyen ve tanınmayan bir varlıktır.
Kur’an-ı Kerim bazen insanı ilmi ve bilgi yönüyle tanıtarak şöyle buyuruyor:
‘’ Ve Adem’e bütün isimleri öğretti. Sonra onları ( o isimlerle anılan şeyleri ) meleklere gösterip, ‘’Eğer
doğru söylüyorsanız, bunların isimlsrini bana haber verin.’’dedi. Bakara / 31
‘’ ( Melekler: ) ‘’Münezzehsin sen! Bizim, senin öğrettiklerinden başka hiç bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz
sen bilensin, hikmet sahibisin.’’ Dediler. Bakara / 32
( Allah ) ‘’ Ey Adem! Meleklere bunların isimlerini bildir.’’ Dedi. ( Adem ) bunların isimlerini onlara

bildirince, ( Allah: ) ‘’ Ben göklerin ve yerin gizliliklerini bilirim, sizin açığa vurduğunuzu da, gizlemekte
olduğunuzu da bilirim.’’ Demedimmi?’’ dedi. Bakara / 33
Bu ayetlerde insan aklının Allah tarafından ne kadar mükemmel yartıldığı ve meleklere verilmeyen sır
( gizli ) ilimler insana verilmiş ve insanın makamının ne kadar yüce olduğunu beyan etmektedir.
Bu yüce makama sahip olan insan’ı, Kur’an-ı Kerim bazen mucadele eden ve bu mucadele ile karşısına
çıkan her türlü engeli aşarak dünya ve ahiret saadetini yakalamak ve kendisine hedef gösterilen seyri
ilellah ( Yaratıcsına ulaşma ) yolun da sapmadan devam ederek o yüce makama ulaşmak için gayret
göstermektedir.
Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
‘’ Gerçekten bu Kur’an’ da insanlar için her örneği defalarca açıkladık. Tartışmaya en düşkün varlık
insandır.’’ Kehf / 54
Bu ayette tartışma iki manada kullanılmaktadır. Birincisi: yukarıda açıkladığımız tartışma şekli, yani
dünya ve ahiret saadet yolunu bulmak ve yaratılış gayesi olan Allah’a ulaşmak için cihadın tüm
kanallarını kullanarak o yolda devam etmektir. İkincisi: sürekli konu hakkında tartışma yaratması ve
bu tartışmayla ilmi, fikri ve akli delillerle doğruyu bulma mucadelesi vermesidır. Tabi ki insan
yanlıştan kurtulmak ve doğruyu bulmak için ilmi, fikri düşünce ve aklı ile sağlıklı bir tartışma yaparak
hidayete ve aydınlığa kavuşabilir.
Kur’an-ı Kerim bazen insanı emanetçi olarak anlatmaktadır, yani kendisine sunulan ve verilen ilahi
emanete sahip çıkan ve o emanete ihanet etmeyen konumuyla yüce bir makama sahip olduğuna
işaret etmektedir. Bazen de çok cahil ve zalim olduğunu açıklamaktadır.
Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
‘’ Kuşkusuz, biz o emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk, onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve
ondan korktular. Ama insan onu yüklendi. O, çok zalim ve çok cahildir.’’ Ahzab / 72
Bu ayette üste belirttiğimiz gibi insan dışında hiç bir varlık cesaret edip ihanet korkusundan bu kutsal
emanetin yükümlülüğünü alamamıştır, diğer taraftan bu kutsal emaneti sorumluluk çerçevesinde
omuzlayan ve yüklenen ve yüce makama sahip olan insandır, Kur’an bu boyutuyla insanın makamının
ne kadar yüce olduğunu belirtmektedir, çünkü Allah’ın kendisine ait olan bu yüce makamı ancak akıl
sahibi insanın yüklenebildiğini açıklamaktadır. Öte yandan bu mukaddes emaneti omuzlayıp aklıyla
sahip çıkan insan, nefsinin arzu ve isteklerinden dolayı kendisine zülüm etmekle en büyük zalim
konumuna ulaşarak bu emanete ihanet edecek duruma düştüğünü açıklamaktadır. Bu tanımlamayla
anlaşılıyor ki gerçekten insan tanınmayan ve karışık bir varlıktır.
Kur’an-ı Kerim insanı bazen varlıkların en üstünü ve keramet sahibi olarak açıklamaktadır.
Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
‘’ Gerçekten biz, Ademoğullarını onurlu kıldık. Onları, karada ve denizde taşıdık ve temiz olan
şeylerden onlara rızk verdik ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.’’ İsra / 70
Kur’an-ı Kerim bazen insanı tenkit etmekte kınayarak şöyle buyuruyor:
‘’ Hayır; gerçek şu ki insan, kendini mustağni görünce haddini aşar ve azar.’’ Alak / 6 – 7
Bu ayetlerde insanın ne kadar kendini beğenmiş ve elindeki nimete asla razı olmayan, elindeki rızıkla
mustağni olmayan yani kendisinde var olan nimete gana’at etmeyen, mustağni oluncada haddini
aşarak azan bir varlık olduğunu açıklamaktadır. Her şeyi kendisinin kazandığını iddia eder kibirlenerek
Allaha karşı gelir, ve yaptıklarıyla hep şeytana kulluk etmektedir. Burada insanın aklına gelen soru
şudur ki, acaba insan iki boyutlumudur? Bir tarafı ilahi Nurla kaplı diğer tarafı zülmet karanlığıyla
kaplı?. dolayısıyla bu insanı, Kur’an-ı Kerim hem övüyor hemde tenkit ediyor? Elbette bu soruların
cevabı ileriki konularda gelecektir inşellah. yukarıda işaret olunan ayetlerden şunu anlıyoruz, İnsan
Allah’ın yarattığı ve seçtiği en mükemmel varlıktır.hayr ve şerr işleyen, zayıflıktan güçlü’lüye ulaşma
yapısıyla hem Ruhi ( Melekuti ) ve hem fiziki ( Maddi ) boyuta sahip olan ve yanlız Allah’ı anmasıyla

KENDİNİ TANIMA VE YETİŞTİRMENİN ZORUNLULUĞU
İslam’ insanın kendini tanıma hususuna çok önem vermekle beraber evrenin yaratılışının içerisinde de
kendi durumunu araştırma ve kendini ifade etmesinin ehemiyyet ve önemine de bir çok manada
vurgu yapmaktadır. Bu anlamda insan düşünerek kendi hakikatını tanırsa ve o yönde sağlam adımlar
atarsa kendisine vaat edilen yüce makama ulaşması zor olmaz. Bu tanıma insanın Kendi Hakikatını
araştırması, insanın Kendi Hakikatı ise Allah’ın kendisine verdiği o yüce Ruh’tur. İnsanın kendini
Tanıması bu yüce Ruh’u tanıması demektir.bu da insanın sadece topraktan yaratılmış madde boyutlu
bir varlık olmadığı demektir. fiziki yönü topraktan yaratılmıştır! ama hakikatı Allah’ın kendisinden
verilen Ruh ile anlam kazandırılmış bir yüce varlıktır. Allah ! İnsanı kendi Ruh’ ve ilmi meziyetleriğle
donatarak her şeyden üstün kılmıştır. Meleklerden bile üstün bir makama sahip kılmıştır. insanın
gerçek yeri Allah’ın huzurudur. Burada İnsanın kendini tanımasının zarureti hususunda Kur’an-ı Kerim
şöyle buyuruyor:
‘’ O’nun gerçek olduğu kendilerine açıklık kazanıncaya kadar ayetlerimizi ufuklarda da, kendi
nefislerinde de onlara göstereceğiz. Rabbinin, her şeye gözetici olması yetmez mi?!’’ Fussilet / 53
‘’ Yakin edenler için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde nice ayetler vardır. Görmüyormusunuz?!’’
Zariyat / 20,21
‘’ Allah’ı unutup da Allah’ın da kendilerini onlara unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar,
yoldan çıkmış kimselerdir.’’ Haşr / 19
‘’ Biz insanı en güzel denge ve biçimde yarttık.’’ Tin / 4
‘’ Hayır; gerçekte insan, kendi nefsi hakkında tam bir bilince sahiptir. ( Ne yapıp ettiğini çok iyi bilir. )’’
‘’Her ne kadar ( Kusurlarını gizlemek için ) özürlerini sayıp dökse bile.’’ Kıyamet / 14,15
‘’ Sizin yaratılışınızda ve yaydığı canlılarda kesin olarak inanan bir topluluk için ayetler vardır.’’
Casiye / 4
bu ayetlerden anlaşılıyor ki, insan! kendini hakikat anlamında tanıyor. Ama nefsi ve arzu isteklere
kapılarak kendi varlığını unutup yaptığıyla ve yaşamıyla Allah’tan uzaklaşıp kendi yüce değerini kayıp
etmektedir.
İnsanın kendini tanımasının zarureti hususunda, Hadislerde şöyle buyuruyor:
Hz. Ali ( a.s ) buyuruyor: ‘’ Her kim kendisini tanırsa Rabbini tanımış olur.’’ (1)
Hz. Ali ( a.s ) buyuruyor: ‘’ Gerçek arif kendi hüvviyetini ve değerini tanıyan kimsedir.’’ (2)
Hz. Ali ( a.s )
buyuruyor: ‘’ Bir insanın cahil oluşunun delili gerçek hüvviyet ve değerini tanımayışındandır.’’ (3)
Hz. Ali (a.s ) buyuruyor: ‘’ En ükemmel insan, kendini tanıyan kimsedir.’’ (4)
Hz. Ali ( a.s ) buyuruyor: ‘’ Kemale ulaşmak için nefsini muhasebe et.’’ (5)
Bu hadisler bize kendini tanımanın zaruretini ortaya koymaktadır. Eğer insan, insani değerlerin en
yücesine ulaşmak itiyorsa muhakkak ki insan kendi hakikatını tanıması ve kendini muhasebe etmesi
gerekiyor. Burada insanın ulaşmak istediği yer yaratıcının kendi yüce makamıdır. İnsanın hakikatı
Allah’ı arzular ve özümserse, O zaman insanın kendi hakikatını tanıması kolaylaşmış olur ve kemal
sıfatını kazanmış olarak Allah’ın en değerli kulu makamına ulaşır.
adamın biri İmam Ali’ye (a.s) ‘’ Rabbini neyle tanıdın?’’ diye sordu. İmam Ali (a.s ) ‘’ Azimleri kırarak
ve çabaları bozarak .’’ Diye cevap verdi ve şöyle buyurdu: ‘’ Bir iş yapmak istediğimde o amacıma
ulaşmama engel oldu; bir karar aldığımda takdir bunu önledi. Böylece işleri yönetenin başkası
olduğunu anladım.’’ (6)
bu hadis bize insanın en mükemmel şekliyle kedini tanıyıp yetiştirirse, her şeyin insana ait olmadığını
ve o işi bir yapanın olduğunu ve bununda Allah olduğunu anlayabilir, ve o zaman Allah’ı ve kendi

KENDİNİ YETİŞTİRMENİN GEREKSİMİ

Kur’an-ı Kerim, bir çok yerde insanın kendini yetiştirip gerçek takvaya ulaşmasına vurgu
yapmaktadır. ‘’ Takva’’ insanın zatı olan Ruh ve kalbini bütün kötülüklerden koruyup, nefsini
temizleyip ebedi saadete ulaşmaya layık olma anlamınadır.
Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
‘’ Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve
kabilelere ayırdık. Şüphesiz, Allah katında sizin en değerliniz, en takvalı olanınızdır. Allah bilendir ve
her şeyden haberdardır.’’ Hucurat / 13
‘’ Ey iman edenler! Siz kendinizi korumaya bakın. Siz hidayete erişmiş olasınız, sapıklığa düşen kimse
size bir zarar vermez. Hepinizin dönüşü Allah’a doğrudur. O, işlemekte olduklarınızı size bildirecektir.’’
Maide / 105
‘’ İyilik ederseniz kendinize iylik etmiş olursunuz; kötülük ederseniz de, yine kendinize. Sonuncunun
vakti gelince de,( üzerinize, yine kullarımızdan bir grubu gönderirirz de ) yüzlerinizde üzüntü ve keder
oluştururlar, ilk defa girdikleri gibi yine mescid’e girerler ve ele geçirdikleri her şeyi yok ederler.’’
İsra / 7
‘’ Kim de Rabbinin makamından korkar ve nefsini kötü isteklerden uzaklaştırırsa, şüphesiz cennettir
onun barınağı.’’ Naziat / 40,41
‘’ Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun.
Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyin, kendilerine emredileni yapın, haşin ve sert
melekler, o ateşle görevlidirler.’’ Tahrim / 6
Bu ayetlerin hepisi insanın kendini yetiştirmenin gereksimini göstermektedir, eğer insan kendi zatını,
yani ruh ve kalbini bütün kötülüklerden korur ve nefsini temizlerse takvaya ulaşır. Takvalı bir mümin
ebedi saadete ulaşır, ayette belirttiği gibi sadece kendisini kurtarma değil aynı zamanda ailesinide
büyük bir azap belasından kurtarmaktadır.
Süleyman bin halid anlatıyor: İmam cafer sadık’a (a.s ),arzettim; ‘’Ben, sözümü dinleyen bir aileye
sahibim. Onları bu konuya ( Ehl-i beyt’in velayetine ) davet edeyim mi?’’ diye sordum. İmam buyurdu
evet; çünkü aziz ve celil olan Allah, kitabında şöyle buyuruyor: ‘’ Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi,
yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun.’’ (7)
Bu hadis de belirtildiği gibi insanın korunmasının ana kaynağı velayet’tir Ehl-i beyt’in velayeti,
İmameti insan’ın kendisini yetiştirmesinin ana temelidir.
Hz. Begiyyetullah İmamızzeman’ın (a.f ) zuhurunu görme ümidiyle.


Tevekkül EROL


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder